Kızarmış yanaklar

40 5 12
                                    

Beyazlı durağa heyecanla yürüdü, ama aynı zamanda merakla. Akutagawa'nın düşündüklerinin merakıyla ve aynı zamanda ona yakın olma isteğiyle. Ona yakın olma isteği heyecanını ve merakını bastıracak kadar kuvvetliydi. Belki de heyecan ve merakının sebebi ona yakın olma isteğiydi.

Yine Akutagawa ile aynı tramvaya binmişti. Buna artık tesadüf denilir mi bilinmiyor. Yakın saatlerde binseler de art arda aynısını yakalamaları ne kadar olası?.. Ama onlar bunu çok düşünmüyorlar. Birbirlerine bir şekilde bağlı olduklarını anlamışlar, fakat nasıl bir bağ olduğunun daha farkında değiller.

Atsushi, Akutagawa'nın yanına oturdu. "Hoşgeldin." dedi Akutagawa.

"Hoşbuldum!..."

"Ee... Bugün anlatacakların var mı?.."

"Yok!.. Yine aynı şeyler... Sizin
anlatacaklarınız var mıdır peki?" dedi meraklı gözlerle bakarken. Akutagawa kendine bakan gözlere karşın bekledi ve düşündü ilk.

"Benim hayatım her günkünün aynısı... Özel bir şey yok..."

"Her günkü hayatınızı bilmiyorum ki!.."

"Anlatacak pek bir şeyi yok. Bir gün gelin de görün!..." Akutagawa kendisi de bunu dediğine inanamadı. Berbat hayatının yalnızlığına hiçbirini davet etme ihtiyacı duymamıştı. Şimdi nereden çıkmıştı bu? Ama nereden çıktıysa da beyazlının neşesine neşe katmıştı.

"E bugün olsa ya o gün!.." Bu çok ani gelmişti siyahlıya. Ne diyeceğini şaşırmış ama özel bir şeyi olmadığı için kabul etmeye karar vermişti.

Bu sefer siyahlı inerken beyazlı onunla birlikte indi. Siyahlı aynı sokakları baştan yürürken yanındakiyle sohbet etti. Bu sefer hayatının berbatlığını unutmuştu. Kısa bir süreliğine de olsa kafasını dağıtmıştı.

"Her gün niye buraya geliyorsunuz peki?"

"Burası annen ve babamı kaybettikten sonra kardeşimle geldiğimiz yer. O sıralar lisedeydim sanırım. Bizi evine alan amcam alkoliğin tekiydi. Eve de çok uğramazdı zaten. Yine de yetimhaneden iyidir."

"Bunu duyduğuma üzüldüm... Çok sıkıntılar çekmiş olmalısınız..."

"Evet öyle denilebilir. İlk kitabımı buradayken yazdım. Tabi ki anında basılmadı... Yeni kitabım için de ilham olmasını bekliyorum buranın."

"Neden daha güzel anılarınızın olduğu bir yeri seçmiyorsunuz kitabınız için. Kötü zamanlar geçirdiğinizi söylemediniz mi?"

"Güzel anılar deyince aklıma pek bir şey gelmiyor..." Bunu söylerken gevelemişti. Sesi kısıktı ama gizlemek ister bir havası yoktu. Ardından "Neyse bu konuyu kapatalım. Gel şu kafede oturalım biraz." dedi. Bu beyazlıyı kuşkulandırmıştı. Aynı zamanda yanlış bir şey söyleyip söylemediğini kontrol ediyordu. Yine de bu onu rahatlatmamıştı.

Kafeye girdiler ve ikinci katın balkonuna oturdular. Siyahlı sigarasını yaktı.

"Burada normalde yazılarımı yazıyorum. Sen nerede yazıyorsun yazılarını?"

"Genellikle dışarda yazıyorum. Ama belli bir yeri yok. Geze geze yazıyorum. Evde de bazen yazıyorum ama eve sürekli birileri geldiği için rahat olmuyor."

"Ailenle mi kalıyorsun?"

"Hayır, iki arkadaşımla ayrı eve çıktım. Eve sürekli birilerini getirmeye çok meraklılar. Üç değil de 10 kişi yaşıyormuş gibiyiz evde."

"Sen birilerini çağırıyor musun?"

"Hayır genellikle ben arkadaşlarımın evine gidiyorum. Seni çağırabilirim ama merak ediyorsan!.."

"Hmm... Olabilir."

"Neden benim hakkımda konuşuyoruz? Senin için buluşmuştuk!.."

"Benim yaşantımı öğrenmek çok mu istiyorsun?" Beyazlı bunu karşısında kıpkırmızı olmuştu. Bu şekilde söyleyince tuhaf geliyordu.

"Yanlış anlamışsınız..." dedi kısık sesle ve bakışlarını kaçırarak. Siyahlı güldü.

"Sorun değil. Ben de size karşı bir samimiyet hissediyorum." Beyazlı siyahlının yüzüne bakabilmişti. Fakat bu sözlerin ne anlama geldiğiyle ilgili kafası karışmıştı. Nasıl bir samimiyetten bahsediyordu ki? Çok fazla anlam yüklememeye çalıştı. Yoksa ona duygular beslemeye başlayabilirdi.

"Bunun nedeni nedir acaba?.." dedi konuyu farklı yere çekmeye çalışarak. Ama siyahlının verdiği cevapla başarısız olmuştu ve daha çok kızarmıştı.

"Ruh eşiyizdir belki." Neden böyle konuşuyordu ki birden! Beyazlı utançtan bayılacak gibiyken siyahlı onun neden kızardığını düşünüyordu. Tabi ki de arkadaş olarak bahsetmişti. Yoksa Atsushi yanlış mı anlamıştı? Onun yanlış anlayabilmiş olduğunu düşününce kendi de kızardı.

"Kusuruma bakmayın!.. O manada dememiştim..." Siyahlı beyazlının hala kızarık olduğunu görünce bitmiş sigarasını küllüğe atıp "Bugünlük ayrılalım..." dedi ve beyazlıyı orada bırakıp çıktı.

Siyahlı eve giderken neden karşısındakinin bu kadar kızardığını düşündü. Herkese mi böyle mi yoksa bana mı böyle dedi. Ondan hoşlanmış olma ihtimali var mıydı ki? Aslında kızarınca çok tatlı gözüküyordu... Ama kim ondan hoşlanırdı ki? Onun gibi bencil birinden hoşlanmasının imkânı yoktu. Kendisi bile hoşlanmıyordu.

Beyazlı orada bırakıldığında sadece kendisini suçluyordu. Kızardığı için, yanlış anladığı için ve uzun süre düşündüğü için. Akutagawa gidince kafasını masaya yasladı. Ondan nefret ediyorsa ne yapacaktı? Aralarını geri nasıl düzeltebilirdi? Ama içinde aralarının bozulmadığına dair bir his vardı. Nerden geldiğini bilmediği bu his ne yaparsa yapsın Akutagawa'nın onu affedeceğini söylüyordu. Bu hissin doğru olduğunu o zamanlar bilmiyordu.

Sabah durağa giderken düşünmediği senaryo kalmamıştı beyazlının. Fazla endişeleniyor ve Akutagawa'nın onu aşağılayacağını düşünüyordu. Bindiğinde yine Akutagawa'yı gördü. Bugün kalabalık olduğundan ayaktaydı. Onun yanına gitmedi. Başka bir yerde tutundu. O sırada beklemediği bir şekilde siyahlı geldi yanına. İlk önce sessiz bir şekilde farklı taraflara baktılar.

"Olanlar için üzgünüm..." dedu Atsushi. Siyahlı rahatladı. Gülümseyerek Atsushi'ye baktı.

"Sorun değil benim de suçum vardı. O şekilde ayrılmamalıydım."

"Aramız bozulmadı değil mi?.."

"Tabi ki de bozulmadı."

Beyazlı derin bir nefes aldı.
"O zaman bize geliyor musun?"

"Evet, ne zaman?"

"Ev arkadaşlarım yarın herkesi çağıracakmış. Sen de gel istersen."

"Olur."

Ve yolları ayrıldı.

cigarettes on his lips | shin soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin