Yüzleşme

135 14 12
                                    

Uzun zamandır bölüm gelmediği için üzgünüm:') bu bölümü olabildiğince uzatmaya çalışacağım.. Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen

"Komik." diye bir ses yükseldi yan tarafımda duran Wooyoung'tan. Kıkırdadı ve babasına bakmaya devam etti. Ellerini arkada birleştirmişti ve bir 'deli' gibi sadece gülüyor, etrafı inceliyordu.

Deli gibiydi. Çünkü delirtmişlerdi.

"Komik olan nedir, sevgili oğlum?"

Ne yapmaya çalıştığı oldukça açıktı, ya da böyle yapanlara alışıktım, bilmiyorum. Bizi zayıf noktamızdan vurarak çileden çıkarmayı ve ardından yine onun kontrolü altına girmemizi istiyordu. Saftı, evet, o çok saflaşmıştı. Bilmiyordu ki biz her şeyi atlattık. Bilmiyordu ki geçmişi kapattık.

Wooyoung sustu ve tehlikeli bir yavaşlıkla adama doğru yürümeye başladı. 100, 200, belki de 300 adam tarafından izleniyorduk şuan. Korumaları olmadan yapabilir miydi sanki o? Korkak biriydi. Tek duygusu belki de korkuydu, o yüzden güçlü sanıyordu kendini. Çok korkarsan çok yenilirsin, korktuğunu bilmezsen de dibe çakılırsın..

Dibe çakılacaktı.

Emindim.

Wooyoung onunla arasına birkaç adım kala durdu. Birkaç saniye tam yüzüne baktı sözde babasının. Şuan yapmak istediği şeyi biliyordum. Onu kafasını duvara vura vura öldürmek istiyordu, ama yapamıyordu. Ölmekten korktuğu için değil, ki öyle bir şey yapsa aniden 300 kurşun girerdi bedenine, ölmemden korkuyordu. Ve ben de onu kaybetmekten.

Sonra bir anda eline silahını aldı ve birkaç adım geriye gitti. En az kaç kişi olduklarını öğrenmeliydik. Bir anda 50ye yakın kişi ona ve bana silah doğrulttuğuna Woo'yla aynı anda kıkırdadık. Kolay lokma.. Kolay lokma..

"Beni öldürecek misin?" dedi karşısındaki yaşlanmış pislik. Wooyoung daha çok güldü, onun o an içinden ne kadar istediğimi bilemezsin adlı seramonisini çaldığını tahmin edebiliyordum. Ama o plana sadık kalarak yavaşça silahını indirdi, yere koydu, ittirdi. O taraftaki adamlardan biri silahı alırken patronlarının emriyle hepsi silahlarını indirdi ve bir adım geriye çekildi.

"Senin gibi birini tek bir kurşunla öldürmek ödül olurdu, Park Sanha."

Sessiz ve yavaş çıkan sesim ona ulaştığında bana baktı, gözlerindeki tedirginliği yakalamış ve sırıtmıştım. Biliyordu, istesem burayı paramparça edip enkazına onu gömeceğimi biliyordu. Biliyordu ve korkuyordu. Bana daha fazla bakmadan Wooyoung'a döndü ve bana karşı konuştu. Gözlerime konuşursa öleceğini sanıyordu heralde.

Sansındı, umurumda mıydı sanki? Korksundu, ne yapabilirdim ki? Kendi mezarını kendi elleriyle kazmış, her küçüğün bir gün büyüyeceğini unutmuştu.

"Ne o, kızım? Planların mı var beni öldürmekle ilgili? Ama şefkatli davran. Ben sana öyle yapmıştım."

Derin bir nefes aldım. Son 27 saniye dayan Jae.. Dayan.. Dayan yalvarırım. Onu öldürmek için biraz daha bekle.

"O nerede?" dedim bir anda. Wooyoung'un bana döndüğünü hissettim. Planda bu yoktu, evet. Ama plan değişmişti. Plan yoktu.

Ben vardım, geçmişim vardı, geleceğim vardı. Ben vardım, kaybettiğim ruhum, kaybettiğim anılarım vardı.

Ben vardım, ama o olamayacaktı. Ben yaşayacaktım, o bana ölmek için yalvaracaktı. Ben hayatta kalacaktım, o bana son bir nefes diye haykıracaktı.

Acımayacaktım, affetmeyecektim. Olmazdı, bu sefer olmazdı. Şimdi ne polistim, ne insandım. Kaybettiğim ruhumun oluşturduğu karabasandım.

Lee Minho // LostHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin