Kabus

164 19 11
                                    

"Buldunuz mu bakalım 2. maddeyi?"

Saat gece 1 buçuktu ve yaklaşık 3 saattir karakoldaydık. Önce geçen hafta, mesajın geldiği günün üzerinden bir hafta çoktan geçmişti ve biz hala daha düşünmeye devam ediyorduk, gelen mesajın ayrıntılarını son kez konuşmuş, sonra da Felix'le bir alt sokaktaki 7 24 açık markete gitmiş ve yiyecek, içecek birşeyler almıştık. Şimdiyse üstümdeki boğazlı kazağın yakıcılığından içten içe şikayet ederek oturmuş, onlardan gelecek cevabı bekliyordum.

"Bulduk Komiserim." diye söze girdi Hyunjin. Heyecanlı olduğu gözlerinden okunuyordu.

"Nedir?"

Döner sandalyede bacak bacak üstüne atmışken konuştum.

"İşbirliği. Yani, eğer buraya geldiğimizde odayı tek kişi halletseydi saatlerce hatta belki de daha fazla sürerdi. Ama biz birkaç saatte hallettik. Üstelik biraz daha kaynaştık, beraber bir olaya kafa yorduk ve kısa sürede çözdük."

Birkaç saniye dümdüz baktıktan sonra ayağa kalkıp alkışlamaya başladım. Güzel ifade etmişlerdi. Hepsinin yüzünde bir gülümseme oluşurken Soyeon söze girdi bu sefer.

"Ee komiserim, ekiple tanışıcak mıyız?"

Kendimi ikili koltuğa atarken mırıldanarak cevap verdim. Bugün Jeongin ve Jisung'u çok istedikleri için bir eğlence merkezine götürmüştüm, haliyle epey yorulmuştuk. Onlar şuan belki de 4. rüyalarını görüyorlardır.

"Evet ama ayarlamamı bekleyin, ayrıca kılık değiştirmeniz gerekiyor. Buna biraz kafa yorun. Biriniz bana sert bir americano getirebilir mi?"

Bir bacağım koltukta biri de yerdeydi ve sağ kolumu gözlerime kapatmıştım. Bu benim yavaş düşünme pozisyonumdu. Uyumak ya da gözlerimi dinlendirmek için değil de sakince ve akıllıca düşünmek için bu şekilde yatardım.

Çocuklar sessizliğimi bir sus işareti olarak algılamış olacak ki onlar da sessizleşmişti. Sadece birkaç bilgisayar klavyesi sesi geliyordu o kadar. Derince nefes aldım ve aklıma geçmişe dair, hiç istemesem de, birkaç anı getirmeye çalıştım. Belki işimize yarardı, o adamın bazı mekanlarını biliyordum ne de olsa. Üstelik adamlarının çoğunun siması da zihnimin en uç köşelerinde hala duruyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

Küçük kız annesine bakarak konuştuğunda ona bakmayan kadına karşı kaşlarını çattı. Düz bir surat ifadesiyle önüne bakan genç kadının bir eli şişik karnındayken diğer eli ise kızının elini sıkıca tutmuştu. Evlerinin arka sokaklarında, küçük kızın hiç bilmediği yerlerde yürüyorlardı. Nereye götürüldüğünü bilmese de annesine güvendi.

Ama güvenmemeliydi.

Bordo kapıları ve tozlu bir ön tarafı olan depo gibi yerin önüne geldiklerinde genç kadın kızının önünde yavaşça diz çöktü karnına dikkat ederek. Kızın ellerini tuttu ve gözlerine içten bir tebessümle baktı.

"Hastaneye gitmem gerekiyor Jae.. Bugünlük dayında kalsan olur mu? Jisung son günlerde çok huysuz. Sanırım dinlenmeye ihtiyacı var, yine de doktora görünmem gerekiyor."

Jae, daha o zamanlardan çok sevdiği kardeşinin adını duyunca gülümseyerek kafa salladı annesine. Dinlenmesi gerekse dinlensindi. Dayısında kalabilirdi. Hem Wooyoung ile de oynarlardı.

Lee Minho // LostHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin