Umutsuz Vazgeçiş

4.3K 184 4
                                    

" Başkomiser rozetini teslim almak üzere Başkomiser Ela KIRAN'I sahneye davet ediyorum." Üzerimdeki üniformayı düzeltip emin adımlarla sahneye doğru yürümeye başladım. Alkış sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Sahneye çıktım ve bana rozetimi teslim etmek üzere bekleyen İstanbul Emniyet Müdür'ü Sinan Yavuz'u selamladım. Sinan Yavuz rozetimi kutusundan çıkardı ve göğsümün üstüne iliştirdi. Ve omzunun üstündeki yıldızlara bir yenisi daha eklendi. Artık üç tane idiler.

Toplasan 10 kişi anca vardı salonda. Protokol doluydu. Ancak arkadaşım olarak hiç kimse yoktu. O an aradı tabi gözlerim birilerini. Ama ben arkadaşlarımın çoğunu toprağa gömmüştüm. Sadece Pusat ve Okan'a haber vermiştim. Ancak görevde oldukları için gelme ihtimalleri çok ama çok düşüktü. Ani bir atama yapıldığı için ekip arkadaşlarımdan da kimse yoktu. Hatta salonda programın olduğundan bile bihaber olduklarına emindim. Sinan başkomiserin mikrofonun başına geçtiğini görünce sahneden indim ve sahnenin yanında onu dinlemeye başladım. Selamlama tebrik dilekleri vs vs...
Resmi olarak Mahmur kampı operasyonuna da atamam gerçekleştirilmişti ancak hala kimsenin bu durumdan haberi yoktu.
Sebepsiz bir tedirginlik hakimdi bedenime. Hayatımda hiçbir şeyi yoluna koyamamışken tekrar her şeyin alt üst olma ihtimali korkutuyordu belki de beni. Belki de kızıma bir kere sarılmak güç verecekti. Ancak bu şuan için çok uzak bir ihtimaldi. Hiçbir şey olmamış gibi karşısına çıkıp anlatmam mümkün olamazdı. Bu ancak bir pedagog eşliğinde yapılabilirdi.
Kapıdan giren Alparslan'a ilişti gözlerim. Kaşlarını çatmış olanları anlamaya çalışıyordu. Ona da hiçbir şey söylememiştim. Kapının yanında ayakta durup bana baktı uzun uzun... Ama bakışları anlamlandırılamayacak türdendi. Sinan başkomiserin konuşmasının bitmesi ile salonda bir alkış tufanı koptu. Fırsattan istifade Alparslan'ın yanına doğru yürümeye başladım. Tebriklerini iletenleri başımla onayladım ve beni baştan sona süzen Alparslan'ın yanındaki yerimi aldım.

"Şey.... Alparslan...ne denir şimdi bilmiyorum ki... Söylemeliydim üzgünüm..."
Maviliklerine gözlerime sabitledi. Uzun uzun baktı.
Alparslan "Sen başvuru mu yapmıştın?"

Boğazımdaki gıcığı küçük bir öksürükle temizledim.
"Evet evraklarını iletmiştim... Uzun zaman oldu ama kabul edildim..."

Alparslan " Eğitime ne zaman gittin?"

Sormaması gereken soruyu sormuştu işte... KKK'deki ( Kara Kuvvetleri Komutanlığı) eğitimimi başkomiserlik eğitimi yerine saydıklarını nasıl söyleyebilirdim ki... Dudaklarımı kemirmeye başlamıştım bile.

"Ela!" En ihtiyacım olduğunda gelmişti o ses. Gülerek sesin geldiği tarafa döndüm. Pusat'ın Okan'ı sürükleyerek getirdiğine emindim. Ağzım istemsiz açıldı.

Pusat "Vay vay vay vay ya ne cillop olmuşsun be yakışıklı" dedi ve arkamdan dolaşıp sağımda yerini aldı.
Karşımda kaşlarını çatarak yanımdaki Pusat'a bakan Alparslan'a çevirdim gözlerimi. O gözler bu kez solumdaki Okan'a kaydı. Bu gerginliğe gerek var mı ve beyler...
"Tanıştırayım eheheheh terörle mücadeleden arkadaşım Alparslan"

Kulağıma eğilip "bok gibi gülüyosun amınakoyim ya" diyen Pusatla biraz sinirlendim de ortamı yumuşatmak istemekte kararlıydım. Alparslan'a döndüm. "Özel harekattan arkadaşlarım. Pusat ve Okan"

Pusat Alparslan' a elini uzattı ve sıktı. Okan ise garip garip bakışlar atıp duruyordu. Dirseğimle karnına vurdum. İkazlarım sonuç vermişti ve sonunda Alparslan'a uzatmıştı elini.
Tanışma selamlaşması değildi bu. Danaya giriyorlardı adeta.

"Olm noluyo amınakoyum yine ya bıktım bu Okan'dan" dedi kulağıma eğilerek Pusat. Ardından Okan'ın kolundan tutup çıkardı salondan.
Alparslan uzun bakışlarını çoktan üzerime kitlemişti.
"Şey yapıyım ben o zaman arkadaşlarımın yanına gideyim en iyisi" dedim.
Alparslan "her ne kadar kafamda soru işaretleri olsa da hayırlı olsun demeliyim galiba" dedi.

RİYAZET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin