1

69 15 0
                                    


"Bana baksana sen!"

Karşımdaki gözlerde net bir şekilde gerginliği ve korkuyu görebiliyordum ve bu, kendimi beni izleyen diğer gözlerden soyutlayabilmem için yeterliydi. "Başkomiserim, ben-"

"Evet, sen? Dinliyorum." Gözlerini kaçırmasıyla bir adım daha yaklaştım karşımdaki kumral kadına. "Dinliyorum dedim Munhee. Açıklayıcı olmadı mı?" Saniyelik bir göz göze gelmenin ardından ağzı aralandı ama ne diyeceğini bilememiş gibiydi. Gergince alt dudağını kemirmeye başladı. Odaya ilk girdiğimdeki parlatıcısından eser yoktu şu an. Dudaklarına ufak bir bakış atmıştım ama benim hedefim gözleriydi. Avına kitlenmiş avcı gibi hissediyordum böyle anlarda. Sonunda atmosferi bozmak istememiş olacak ki başını eğdi. "Özür dilerim. Hata yaptım başkomiserim."

Mental üstünlüğü kurduğunu hisseden bedenim kendiliğinden gevşedi ve sırtımın istemsizce dikleştiğini hissettim. "Sen hata yapmadın. Senin yaptığın bir aptallıktı. Sakın ikisi arasındaki sınırı aşabileceğini düşünme."

Böyle anlarda karşınızdaki kişiden cevap gelmeyeceğini bilirsiniz ama yine de bir cevap bekler gibi sessizleşirsiniz çünkü birisini azarlamanın egonuzu tatmin etmesi gerekir. Karşınızdaki kişinin küçük bir çocuk gibi omuzlarının çöküşü size güçlü hissettirir. Tıpkı şu an karşımda salık saçları yüzünden surat ifadelerini tam ayırt edemesem de kendince mahcup olduğunu bildiğim kadının bana hissettirdiği üstünlük gibi.

"Seni bir karakolun ücra bir odasında, ödevini yapmamış öğrenci edasıyla azarlamaktan ben de hoşnut değilim. Ama bunca yıllık deneyimine rağmen böylesine bir aptallık yapıyorsan bir yerlerde bir problem var demektir."

Dediklerim karşısında onay almak gibi bir niyetim yoktu ama yine de minik bir baş hareketiyle beni onaylaması benim de onu taklit etmeme sebep oldu. Geriye adımlarken önümdeki kadını süzüyordum. Kalçam masaya temas ettiğinde ağırlığımı masaya verdim. Kollarımı birleştirdiğim esnada almam gereken sorumluluğun farkına vararak derin bir nefes verdim. Loş odada yankılanan ses tekrar göz göze gelmemize sebep oldu. Sesimi daha ılımlı bir tona bürüyerek konuştum,

"Tamamen korunmadan birden kendini öne atarken ne düşünüyordun ki? Bütün birimin kahramanı olacağını falan mı?" sanki bir yarası varmış gibi gözlerim sağ kaburgasına gidip geliyordu.

"Aksiyon yıldızı gibi hissedecektin. Herifin teki seni kurşunladıktan sonra alkışları duyana kadar yerde ölü kalıp sonra uyanacaktın," sağ kolunu cidden kaburgasında bir kurşun sıyrığı varmış gibi kaburgasına bastırdığında hayranlık hissetmemek olanaksızdı. "Sonra iki tane set çalışanı sana hayranlık duyarak yanına gelip vücuduna sardıkları fünyeleri sökeceklerdi. Sıcak bir duş alıp sahte kanından arınacaktın ve tamam."

Gözlerinin dolduğunu gördüğümde bu kadarının yeterli olduğunu hissetmiş gibi ağır hareketlerle kalçamı masadan ayırdım ve arkamı döndüm. İlgisizce masada bulunan dosyaları düzenlemeye başladım. "Çıkabilirsin," diye seslendim. "Dediklerimi de iyice düşün."

Omzuma konan elle bakışlarım sol tarafıma döndüğünde Taehyung gizlemeye çalıştığı heyecanıyla bana gülümsüyordu. O an kendimi soyutladığım odanın geriye kalanının çıkardığı sesler bir uğultu gibi kulağımı işgal etti. Kendimi etrafıma göz gezdirirken buldum. Yapımcı ve senarist üzerinde ne yazdığını bilmediğim bir kağıdın üzerinde bir şeylerle ilgileniyor, kendilerince bir şey tartışıyorlardı. Tekrar Taehyung'a döndüm.

"Nasıldı?" elimde olmadan gözlerim az önce benimle rol yapan kadına döndü. Çoktan rolünden sıyrılmış kendi menajeri ile konuşuyordu.

Taehyung dikkatimi ona vermem adına hep yaptığı gibi dirseğime iki kere dokundu. "Aslında çok iyiydi. Ben gerçekten senin oyunculuğunu izlemekten zevk alıyorum. Yapımcı da beğendi ama sanırım senaristin bazı çekinceleri var," istemsizce tekrardan ikilinin olduğu tarafa döndüm. "Şu an bunu tartışıyorlar ama ben rolü alabileceğini düşünüyorum."

Metanoia (Jikook)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin