Giyinip odadan dışarı çıktı. Çıkmasıyla birlikte Jungwon onu garip bir şekilde süzdü.
"Hızlıca aşağı inmeliyiz. Prensi bekletemeyiz."
"Peki efendim." Başını öne eğdi ve önünde yürümeye başlayan Jungwon ile o da yürümeye başladı.
Aşağı inip saray kapısının önünde prensi beklemeye başladılar. Dawon ne yapacağını az çok bilse de stresliydi. Birkaç dakika sonra prens geldi. Eğilip selamladılar. Prensin gözleri birkaç saniye içerisinde Dawon'u buldu.
Aldığı nefesi verdi ve at arabasına doğru yürüdü. O binince herkes eski pozisyonuna geldi. Jungwon, prense doğru yaklaştı. "Efendim, talep ederseniz ben de sizinle geleyim."
"Gerek yok. İşim uzun sürmeyecek. Ben gelene kadar çoğu hazırlık bitmiş olsun. Sana güveniyorum."
Jungwon'un yüzünde gülümseme oluştu. Aslında her yere birlikte gittikleri için bu sefer onu götürmemesine alınmıştı. Ama prensin ona güvendiğini duyması onu rahatlatmıştı.
"Tamamdır efendim. Teşekkürler." Eğilip geri çekildi.
Dawon Jungwon'a baktı. Ne yapacağını bilmiyordu. Muhafızlarla birlikte yürümeli miydi?
"Efendim, ben nereye geçeyim." Utana sıkıla sorduğu soruyla Jungwon ona baktı.
"Sürücünün yanına geç." Alçak tuttu sesini prens duymasın diye. Sonra da başıyla arabanın ön kısmını gösterdi.
Dawon hemencecik arabanın ön kısmına yürüdü ve destek alarak çıkıp oturdu. Prense doğru döndü başı hafif eğikken. "Hazır mısınız efendim?"
"Hazırım. Gidelim bir an önce." Arkasına yaslandı ve kollarını bağladı. Ve yolculukları başlamış oldu.
Birkaç dakika sonra hala yolları varken sürücü kısa süreyle Dawon'a baktı. "Adın neydi?"
Prens başını yasladığı yerden kaldırdı ve adama baktı.
Dawon şaşırarak adama döndü. Konuşmasını beklemiyordu. "Benim mi? Dawon."
Adam yola bakarken gülümsedi. "Ne güzel, benimki de Seungmin. Acaba bana yanındaki mendili uzatabilir misin?" Kafasıyla işaret etti.
"Tabii ki!" Yanına dönüp mendili aramaya başladı. Koltuğun yanında küçük bir cep gördü ve onu aradı. Bulduğunda hızla çekip döndü. Döndüğünde elindeki mendil elinden kaymış ve aşağıya düşmüştü. Tam ortalarında bir yerlere düşmüştü.
"Ah, özür dilerim." Mendili almak için eğildi.
"Hiç sorun değil." Seungmin de aynı şekilde eğildi. Bir eli hala dizgini tutuyordu.
Prens Zuho öne doğru yaklaştı. İkisi de eğildiği için net göremiyordu. Kalçasını biraz kaldırarak bakmak için kafasını uzattı. İkilinin mendili almaya çalışırken oldukça yakın olduğunu fark etti. Hafiften kaşları çatıldı. "Öhö öhöm!"
Seungmin ve Dawon korkarak hızlıca yükselmeye çalışırken aniden kafalarını birbirlerine vurdular.
"Ah!" Acıyla küçük bir çığlık atmıştı Dawon. Fark edip hemen ağzını kapadı.
"Özür dilerim." Seungmin fısıldadı ona doğru.
"Sorun değil, ben özür dilerim."
İkisi de kafasını ovuşturuyordu. Prens, Dawon'un başında tuttuğu yere bakarak geri yerine oturdu. Canı acımış olmalı diye içinden geçirirken yüzünü buruşturdu.
Gidecekleri yere vardıklarında önce Dawon inmişti. İndikten sonra prensin ineceği yerin önüne geldi ve eğilerek inmesini bekledi. Etraftaki insanlar da Zuho'yu gördüğünde saygıyla eğiliyordu. Zuho ilerlemeye başladığında Dawon ve birkaç muhafız da arkasından ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All Day All Night [ZuWon]
Ficción históricaDawon sadece çalışmak isteyen normal bir köylü olarak girdiği saraydan aşık olarak ve kendisi hakkındaki büyük bir gerçeği öğrenerek çıkar.