Eskice daktilonun tuşları arasına düşmüş külleri temizlemeye çalışarak başlayan bir sabah. Pencerenin önündeki her daim kapalı olan "Nostalji kahverengisi" perdeler odayı efkarlanmaya müsait bir hale getiriyordu. Berbat bir sabah. Diğer sabahlarıma nispeten daha iyi, çünkü güne bir şeyler yaparak başlamıştım. Ortam her zaman sessiz olurdu. Bazen babaannemin televizyon izlerken çıkardığı "çık çık çık" sesleri, bazense çekirdek çitlerken çıkardığı"çıt çıt" sesleri bozardı sessizliği. Babaannemle yaşıyorum çünkü üniversite için buraya geldim ve ev tutacak param yok, yurt ortamı ise bana göre değil. Burada yaşıyorum çünkü eskiden yaşadığım şehirde, memleketimde unutmak istediğim olaylar yaşadım,insanlar kaybettim. Bu kayıplar kimi zaman terk edilme oldu, bazense ölüm.
Babam öldüğünde küçüktüm, inşaattan düşmüştü. Babam inşaattan düşmüştü çünkü ortada bir ihmalsizlik vardı, tabi ki kimse bunun cezasını çekmedi. Babam zeki bir adamdı, sanatçı ruhu vardı, şiir yazardı. Babamın tüm ömrü ağır işlerde çalışarak, 70 IQ'lu adamlardan emir alarak geçmişti. Yaşıtlarıma göre zeki bir çocuktum, babam sonumun onun gibi olmasını istemiyordu. Bugün burada bir üniversite öğrencisiyim çünkü babam böyle olmasını istiyordu.
Babamın küçükken yapmamamı öğütlediği neredeyse her şeyi yapmıştım, en azından üniversiteyi bitirip düzgün bir işim olursa bunları nötrleyebileceğimi düşünüyordum. Buradaki tek akrabam babaannem. Bir de amcam var ama onu akraba statüsüne dahi almak istemiyorum. Amcamla farklılıklarım vardı, babamın da vardı. Amcam parayı severdi, benim ise vaktim maliyeti bu kadar düşük olan kağıt parçalarının üstündeki rakamların nasıl insanları köle haline getirebildiğini düşünmekle geçiyordu.
Benim adım Kaan. 21 yaşındayım. Grafik tasarım okuyorum. Hayata, insanlara ve kendime anlam veremiyorum.