1

184 6 9
                                    

Hakim bakış açısı:

Michelle sabah gözünü uzun zamandır duymadığı bir kokuya açmıştı. Yataktan yavaşça doğruldu ve etrafa yarım dakika kadar boş boş baktı.

Beyni uyanmayı reddediyor, tekrar yatması gerektiğini söylüyordu. Etrafındaki şeyleri yavaş yavaş kavrayınca yataktan kalktı ve aynanın karşısına geçti. Saçları içiçe girmişti.

Kan kızılı saçları içeriye giren güneşin etkisiyle rengini daha da belli etmişti. Saçlarını düzeltmeye üşenen Michelle, yavaşça arkasına döndü ve kendi yatağının karşısındaki yatakta, çarpılmışçasına yatan ikizine baktı.

Aniden gelen gülme içgüdüsünü bir kenara bırakarak yataktan düşmek üzere olan ikisinin yanına gitti. Omuzlarından tutarak düşmesini engelledi ve düzgün bir pozisyona soktu.

"Michael.. " diye seslendi hoş bir sesle. Bir pazar sabahı çocuğunu uyandırmaya çalışan anne kadar yumuşak ve kibar çıkmıştı sesi.

Michael önce cevap vermedi. Eğer nefes almasaydı öldüğü bile düşünülebilirdi. O kadar derin uyuyordu. Bir daha seslendi ikizine.

"Hımm? " diye bir karşılık alınca dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Ellerinden birini yavaşça saçlarının içinden geçirdi Michael'in.

Michael yavaşça gözlerini açtı ve ona gülümseyen ikizine anlamsız gözlerle baktı. Uyandığın zaman oluşan bu mallık ve beyin durması ikizlere özgü birşey olsa gerek..

Michael, yatağının yanındaki komidinin üstünde bulunan saate baktı.

09.32

"Saat daha çok erken değil mi? " diye sordu Michelle'ye. Kız yavaşça kafasını salladı, hayır dercesine.

"Sana bıraksak akşama kadar uyursun. Hem burnuma hoş kokular geliyor, babam hoş bir kahvaltı hazırlamış. "

Michael yavaşça doğruldu ve kokuyu almak için havayı içine çekti. Sonra gözleri açıldı; "Yumurtalı patates kızartması? "

Kızın onaylarcasına gülümsemesiyle doğru olduğunu anladı. Yataktan kalktılar ve hızla aşağıya indiler. Tabii uyanır uyanmaz bu hız beyinlerini 360 derece döndürse de takmadılar.

"Günaydıınn! " dedi minik Elizabeth. Henüz iki hafta önce altı yaşına basmıştı.

"Günaydın. " diye karşılık verdi ikizler kız kardeşlerine. Michelle'nin tahmin ettiği gibi, kahvaltıyı babaları hazırlamıştı.

"Evan kalkmadı mı? " diye sordu arkası dönük bir şekilde. Michelle ayağa kalktı. Küçük kardeşini kontrol edecekti.

Michael'in göz devirmesini görmezden gelerek tekrar yukarıya çıktı ve koridorun sonundaki odaya ilerledi. Evan'ın odası öyle bir konumdaydı ki, her yönden erişebilirdiniz.

Kapıyı yavaşça tıklattı ve içeriye girdi. Yatağının üzerinde cenin pozisyonunda uyuyan kardeşini gördü. Uyuya kaldığı çok belliydi, yorganın altına bile girmemişti. Elinde sımsıkı tuttuğu el feneri ve kafasının yanında, yanından hiç ayırmadığı peluş ayısı vardı.

Michelle yavaşça yatağa oturdu; önce kafasını okşadı kardeşinin, sonra minik bir öpücük bıraktı alnına. Anneleri kendilerini eskiden böyle uyandırırdı.

Evan yavaşça gözlerini açtı ve ablasına baktı. Etrafı inceledi bir tehdit ararmışçasına. Oturdu ve önce elindeki fenere, sonra yanındaki ayıya baktı. Gözlerini kapatıp gülümsedi ve sevinçle geçirdi içinden: " Bir gece daha hayatta kaldım! "

Ablasına baktı tekrardan. "Günaydın."

Ablası hiç mutlu değildi oysa. Kardeşinin yüzünü inceledi, göz altı torbalarını.. Bu kabuslar onu iyice çökeltiyordu. Gece boyu yine halisünasyon görmüştü kardeşi. En azından diğerleri böyle zannediyordu.

"Evan, kabusların devam ediyor mu? "

Evan gözlerini ellerine dikti, hafifçe kafasını salladı. Ablasının da onu deli yerine koymasını istemiyordu. Zaten abisi ve arkadaşları ona zorbalık yapıyordu, ablasının da öyle olmasını istemiyordu.

Michelle solundaki ayıya baktı, eline aldı ve ayağa kalktı. Evan Golden Freddy'i neden aldığını anlayamadı. Hızla kalkıp ablasının peşinden gitti.

Michelle hızla aşağıya indi, kahvaltı eden ailesini gördü. Babasına ayıyı uzattığında onun anlamaz gözlerine göz devirmemek için zor durdu.

"Bu ayı Evan'ı kötü etkiliyor. Kabusları devam ediyor, hepsi bu ayı yüzünden. Gece yatarken yanında bu ayı var, sabah elinde bu ayı var, bir yere giderken bile bu ayı yanında! Tabii ki kocaman animatroniklerin ona saldırdığını düşünecek. Beyni bu peluşu bilinç altına kazımış! "

Babaları önce peluşa, sonra kızının kararlı gözlerine baktı. Ardından kızının arkasındaki merdivenlerin başındaki korku dolu gözlerle sıradaki hareketini bekleyen oğluna. Henüz bir şey dememişken Michael'in sesi duyuldu.

"Tabii ya, nasıl fark etmedik ki önceden? O peluşa sahip olduğundan beri Evan her gece o saçma halüsinasyonları görüyor. Kesin o ayıdan kaynaklı. "

Michelle ikizinin destekleyici cümlesiyle ona baktı gururla, sonunda beynini kullanıyordu. William birşey demeden peluş ile beraber ayağa kalktı ve peluşu evin dışındaki çöp kutusuna attı.

Evan yapmaması için ona yalvarsa da, ağlasa da umursamadı. Eve peşinde ağlayan bir adet Evan ile döndü. Çocuk onu takip edip bacaklarına tutunmuş, yapmaması için yalvarmıştı. Fakat nafile.

Michelle ağlayan kardeşinin yanına gitti ve kollarından tutup kendisine bakması için zorladı. Kardeşi ağlayarak ablasına baktı.

Kız ciddiyetle konuştu kardeşine, babasının kendilerini izlediğininse farkında değildi.

"Dinle Evan, farkındayım şu an yaptığımızı saçma buluyorsun ama sana bu çok gerçek gelen kabuslar aslında sadece beyninin oyunu. Hiç mi düşünmedin iki metre boyunda metalden yapılma robotlar evde gezinirken birimiz bile nasıl duymaz?

Birkaç gün, beynin o ayının yokluğuna alışana kadar seninle beraber uyuyacağım. Eğer öyle robotlar varsa ben de görmüş olurum. Ama eğer gelmezlerse, halüsinasyon olduğunu kabul edersin. Anlaştık mı? "

Evan ağlamayı bırakıp kendisine dik dik bakan ablasını izledi. Söyledikleri mantıklıydı. Elbette nasıl uyanmazlar bu seslere diye düşünmüştü ancak hiç fazla takmamıştı, tek derdi kabusları kovalamaktı.

Kafasını salladı ve kabul etti. Ablası gülümsedi ve yanaklarındaki yaşları sildi. Alnından öptü ve kahvaltı masasına oturttu kardeşini. Yanına kuruldu ve ailecek düzgünce bir kahvaltı ettiler.

The Afton FamilyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin