Hoş geldiniz!
Sınır: 65 oy, 500 yorum
Siyah oje sürdüğüm tırnaklarım, nasırlı ellerimle hiçbir zaman uyumlu olmazdı. Yine de bu tezatlığa gülümsedim, hoşuma gidiyordu.
Zil çaldı.
Derin bir nefes aldım, saate baktığımda tam sekiz olduğunu gördüm.
Titreyen ellerimle kapı koluna uzandım.
~
Bölüm İki: "Arçura"
Konum: Ankara.
Kalbim nedensiz bir ağrı içindeydi, terleyen ellerimin kapı kulpunda bıraktığı ıslaklığı görmezden gelmeye çalıştım ve yavaşça kapıyı açtım.
Heybetli bir vücut karşıladı beni önce, şaşkınlıkla kafamı yukarı kaldırdım ve göz göze geldik. İki metreden uzun olduğu kesindi. Ağzım az daha şaşkınlıktan dolayı açılacaktı, kendimi hızlıca toparladım ve o klasik ev sahibi gülümsemesini suratıma yaydım.
Koyu kahverengi gözleri beni ilgiyle süzmeye başladı, kemikli yüz hatları bir askerden beklenircesine keskindi. Ne fazla kalın, ne de fazla ince kaşları, alnındaki ufak yara izi, düzgün sayılabilecek fakat fazlasıyla darbe almış olduğu belli olan kavisli burnu, asker tıraşı olduğu için yumuşacık görünen yanakları ve bronzlaşmış teniyle fazlasıyla... Yakışıklıydı.
Boyuna rağmen yapılı bir bedeni vardı. İki metre boyla nasıl bu kadar yapılı olabilmişti? Aşırı, aşırı harika görünüyordu. Kemikli fakat nasır tutmuş ellerini selamlaşmak için bana uzattı, yutkunup ellerimi ellerine bastırdım.
"Merhaba." dedim, derin bir nefes aldım. Adamın öyle bir enerjisi vardı ki önümden geçse iki gece onu düşünürdüm sanki.
"Merhaba," dedi.
"Hoş geldiniz," deyip kapıdan çekildim. "Buyurun lütfen." Vestiyerden iki terlik çıkardım ve önüne koydum. Çıkardığı ayakkabılarını düzgün bir biçimde yerleştirdi, ardından içeri geçerek terlikleri ayaklarına giydi. Elindeki poşeti bana uzattı, "Sizin için." dedi. Poşeti alıp "Teşekkürler," diye mırıldandım, vestiyere koydum. Kafasını bir kez aşağı sallamakla yetindi. "Erkan komutanım yok mu?" diye sordu.
"Aslında sizinle yemek yemeyi çok istedi fakat önemli bir sorun çıktı, işle alakalı. Çok üzgün olduğunu söylememi istedi."
Kafasını onaylar biçimde bir kez aşağı hareket ettirdi, "Anlıyorum, sorun değil." Gülümser gibi oldu, gözleri hızlıca vücudumu taradı. "İyi görünüyorsunuz, buna sevindim."
Minnetle gülümsedim. "Teşekkür ederim, sizin sayenizde."
Kafasını aşağı doğru hafifçe eğdi, bu sanırım rica ederim demekti.
"Ben size banyoyu göstereyim," dedim. Sol elimle banyoyu işaret ettim, yanında yürümeye başladım. Banyoya geldiğinde kapıda durdum, kağıt havlu olduğu için temiz havlu getirmeme gerek yoktu. Aynanın önündeki rafta ben çok küçükken çekildiğimiz bir fotoğraf vardı. Annemin bir teğmen, babamınsa binbaşı olduğu zamanlar. Ben babamın omzuna oturmuştum, annemin kucağında ise daha doğalı bir sene olmuş kardeşim vardı. Ablam annem ve babamın arasında ergenlikten dolayı sivilce basmış yüzüyle kameraya odaklanmışken -bu fotoğraftan her zaman nefret etmişti fakat ailecek olan fazla fotoğrafımız yoktu- benim odağım annemin silahıydı. Üzgün bir şekilde silaha bakıyordum, nedeni babamın silahlara dokunmak için çok küçük olduğumu söylemesinden kaynaklanıyordu. O gün akşama kadar ağlamış, sonunda da gerçeğe aşırı benzer oyuncak bir silaha sahip olmuşum.
![](https://img.wattpad.com/cover/355984078-288-k693663.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALVARIŞ
AksiGece tehlikeli, dağ buz gibiydi. Saat üç sularında kapısı çalınan adam merakla kapıyı açtığında karşısında yaralı bir Türk askerini bulacağından habersizdi. Ve tabii, bu Türk askerinin oldukça tanıdık çıkacağından da... Tomris İlay Arel, Türkiye'ni...