Ertesi gün hiç olmayan bir sevinçle uyandım sabaha. Aklımdaki tek şey ''bugün gelecek miydi?''
Hasta bakıcı kahvaltı olarak her zaman yaptığı gibi yağsız ve tuzsuz olan o iğrenç yumurtayı getirdi. Tiksinerek de olsa yedim o yumurtayı. Daha sonra rutin kontrollerim yapıldı. Serumlar, ilaçlar, damlalar.. Hepsi bitti ve benim yarım saatlik bir boşluğum vardı. Bu yarım saati istediğim yerde geçirebilir miyim diye doktora sordum ve herhangi bir sorun olmayacağını söyledi. Bende o hastanede tek anlaşabildiğim dostumun yanında gitmek için kullandım. Eylül benden bir yaş küçüktü fakat -benden bile- çok olgun bir kızdı. Gitmek için giyinecekken yatağımın yanındaki koltukta dün onun için getirdiğim fakat ''hastalıklı'' diyip giyinmediği tişörtü gördüm ve üzerime geçiriverdim. Saçlarım sarıydı ve kıvırcıktı. Bu yüzden pek fazla ilgi göstermeme gerek kalmıyordu. Makyaj yapmaktan da pek fazla hoşlanmazdım fakat verilen ilaçlardan dolayı rengi yerine gelsin diye hafif allık ve rimel işimi görüyordu. Ağır adımlarla Eylül'ün odasına ilerliyordum. Koridorlar sessizdi ve en ufak bir çıt sesi oldukça fazla yankılanıyordu. Bende bunu fırsat bilerek bağıra bağıra şarkı söylemeye başladım. Tabi bundan hoşlanmayan hemşire ve doktorlara da yakalanmamam gerekiyordu. Bu yüzden bu eğlence pek fazla sürmedi ve koşarak Eylül'ün odasına girdim. Tam kurtuldum her şey çok iyi gidiyor derken inanılmaz yüzle karşılaştım. O, Eylül'ün baş ucunda oturmuş -hatta elini tutmuş- şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Onu burada göreceğimi hiç zannetmiyordum. Eylül '' Ne yaptın gene haylaz. Kendini iyi hissetmeye gelmiyor hemen hastaneyi birbirine katıyorsun'' dedi. Gayet sakin adımlarla Eylül'ün başucuna ilerledim. Yatağının kenarına oturup '' Ne yapayım tüm gün sıkılıyorum. Yapacak hiçbir şey de yok.'' dedim. O, hemen lafıma atılıp '' Sende 'madem yapacak bir şey yok bende insanların üzerine su dökeyim bari' diyorsun değil mi?'' dedi. O an arkadaşımın yanında yerin dibine girdim. Umursamaz bir tavırla '' Penceremin altında duran sensin sağına soluna bakmıyor musun sen?'' dedim. '' Sağıma soluma baksam da o suyu göremezdim. Yukarıdan geliyor! Bir da haklı gibi üste çıkıyor.'' dedi. Eylül hafif bir kahkahayla '' Tamamm. Susun artık hiç dinleyemeyeceğim. '' dedi. '' Ne yani sen biliyor musun?'' dedim Eylül'e. Ve gene o lafıma atlayıp '' Tabi ki anlattım ben. Yan tarafta bulunan şımarık kızı'' dedi. Hiçbir şey demedim.
Bir kaç dakika normal bir sohbet geçti aramızda daha sonra doktor içeriye girdi ve Eylül'ün artık yatması gerektiğini söyledi. Kısa bir vedalaşmanın ardından o ve ben dışarıya çıktık. Koridor da ağır adımlarla ilerlerken odamın önüne geldim. Yüzümü ona döndüm. Gözlerine bakmak istedim ama yapamadım. Hafif bir gülümsemeyle '' Gidiyorum öyleyse'' dedi. ''Tamam.'' dedim. Tam arkasına dönmüş gidiyorken tekrar bana baktı. ''Yiğit.'' dedi. ''Efendim?'' dedim. Baktı ve samimi bir gülümsemeyle '' Adım adım. Yiğit.'' dedi. '' Bende Mısra'' dedim. ''Geleceğim'' dedi. İçimden ''Heyecandan kalp krizi geçirmezsem neden olmasın?'' dedikten sonra '' Bekliyorum'' dedim. İçeriye girdim. Hiç olmadığım kadar mutluydum. Kendi kendime sırıtırken cama taş değdi. Önüne gittiğimde gene o'ydu. Yiğit. ''Bu yüzü unutma!!'' dedi. Sadece gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES
RomanceAşkta sınır var mıdır? Ya da sınırlı şekilde sevebilir mi insan? Kimi zaman kucak dolusu sevin, kimi zaman sadece 'seviyorum' deyin. Ama hiç bir zaman sizi en güzel şeyleri unutmak zorunda bırakan insanları affetmeyin.