Dört

27 4 0
                                    

Bu arada kafanızı karıştırmadan söyleyeyim böyle yazıyorsam  bunlar  jungkook'un içindeki düşünceleri.

Ben değil değilim. Ben deli değilim. Ben deli değilim. Ben deli değilim. Ben deli değilim.  Ben deli değilim.

Korkudan gözlerim açıldı.

Vücudum buz gibi tere batmış, beynim unutulmaz  acı dalgalarında yüzüyordu. Gözlerimi karanlıkta dağılan siyah halkalara dikiyordum. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Hücre arkadaşımı rüyalarımla korkuttuğumu bilmiyordum. Bazen yüksek sesle bağrıyordum.

V bana gözünü dikmiş bana bakıyordu.

Nefes nefeseyedim ve güçlükle yataktan doğruldum. Battaniyeleri kendime daha çok sarmıştım ki onun ısınmak için elindeki tek battaniyesini aldığımı fark etmiştim. Aynı benim gibi üşüyor olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Tir tir titriyordum ama onun bedeni gecenin içinde heykel gibi kıpırdamıyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Söylenecek bir şey yoktu.

"Burada bağırmalar hiç eksik olmuyor, değil mi?

Bağırmalar sadece bir başlangıç.
"Hayır," dedim. Neredeyse hiç ses çıkarmadan. İçerisi iyiki karanlıktı yüzümün hafif kızardığımı fark etmiyordu. Bağırmalarımı duymuş olmalıydı.

Bazen hiç uyumak zorunda olmamayı diliyordum. Bazen çok ama çok hareketsiz kalırsam, hiç kıpırdamazsam işlerin değişiceğini düşünüyordum. Bazen saatlerce kırpırdamıyordum.

Zaman dursa hiçbir şey ters gitmezdi.

"İyi misin?" V'nin sesi endişeliydi. İki yanındaki sıkılı yumruklarını, çatık kaşlarını, gergin çenesini inceledim. Yatağımı ve battaniyemi alanla bu geceyi yataksız battaniyesiz geçiren aynı kişiydi. Birkaç saat önce o kadar kibirli umursamazken şu anda bu kadar dikkatli ve sessizdi. Buranın onu bu kadar çabuk yola getirebilmiş olması beni korkutuyordu. Ben uyurken ne duyduğunu merak ediyordum.

Onu bu dehşetten kurtarmak isterdim.

Bir şey kırıldı; uzaktan ıstırap dolu bir bağrıltı duyuldu. Bu hücreler betona gömülüydü, duvarlar, sesin uzağa gitmesini önlemek için birleşen zemin ve tavanlardan daha kalındı. Acılı bağrışları duyduğuma göre dayanılmaz olmalıydı. Her gece duymadığım sesler vardı. Her gece acaba sıradaki ben miyim diye düşünüp dururdum.

"Sen deli değilsin."

Gözlerimi hızla açtım. Başını hafifçe bir yana eğmişti, bizi sarmalayan kefene rağmen gözleri berrak ve dikkatliydi. Derin bir nefes aldı. "Buradaki herkesin kaçık olduğunu sanıyordum," diye devam etti. "Buraya beni psikopatın biriyle içeri kapattıklarını sanmıştım."

Havayı içime çektim "tuhaf. Bende öyle sanmıştım."

Gülümsemesi öyle geniş, öyle neşeli, öyle rahatlatıcı  bir samimiyet doluydu ki, gök gürültüsü gibi çarptı bedenime, Bir şey gözlerime saplandı, dizlerimin bağı çözüldü. 265 gündür hiç gülen biri görmemiştim.

V ayağa kalktı.
Battaniyesini verdim.
Battaneyi aldı, vücuduma daha da sıkı örtünce aniden göğsüm sıkıştı. Sanki ciğerlerime şişe geçirilmişti. Aynı ipe dizilmiş gibiyken, tam da ben edebiyen kıpırdanmamaya karar vermişken o konuştu.

"Sorun ne?"

Annemle babam, ben emekleyecek  kadar büyüdüğümde bana dokunmayı bıraktılar. Öğretmenler, diğer çocukların canını yakmamam için beni yanlız çalıştırırlardı. Hiç olmadı. Asla bir anne kucaklayışının konforunu tatmadım. Ben deli değilim.

"Yok bir şey." Dedim.

"Yanına oturabilirmiyim?"
Bu harika olurdu. "Hayır." Yine gözlerimi karşımdaki duvara diktim.

Dişlerini sıkıp bıraktı. Elini saçlarında gezdirdi ve ilk kez gömlek giymediğinin farkına vardım. Bu oda o kadar karanlıktı ki ancak silüetinin kıvrımlarını ve dış hatlarını seçebiliyordum; ay, burayı aydınlatmak için sadece küçük bir pencereden  girebiliyordu ama kollarındaki kasların her hareketiyle gerilmesini izliyordum ki aniden içime bir ateş düştü. Alevler tenimi yalıyordu ve cayır cayır bir sıcak midemi pençeliyordu. Vücudunun her santiminden güç fışkırıyor, her bir yüzeyi her nasılsa karanlıkta parlıyordu.
17 yılda hiç böyle bir şey görmemiştim.

Gözlerimi öyle sıkı kapattım ki adeta birbirlerine kenetlenmiştiler.

O otururken yatağının gıcırdadığını, yayların inlediğini duyuyordum. Gözlerimi açıp zemini incelemeye başladım. "Üşüyor musun?"
"Hayır." Derin bir iç çekiş. "Aslına bakarsan yanıyorum."

Ayağa kalktım, benim kaltmamla battaniyeler düştü.

"Hasta mısın yoksa?" Yüzünde ateş belirtileri arıyordum ama yaklaşmaya cesaret edemiyordum. "Başın dönüyor mu? Eklemlerin ağrıyor mu?" Bende ki belirtileri hatırlamaya çalışıyorum. 1 hafta boyunca kendi bedenim etrafından yatağıma zincirlenmiştim. Nasıl hayatta kaldığımı bile bilmiyordum. "Hasta olabilirsin," dedim ona.

"Hasta değilim. Sadece sıcak bastı. Genellikle üzerimde kıyafetlerimle uyumam."

Midemde sanki kelebekler uçuşuyor gibi his vardı içimde. Açıklanamaz bir his tenimi kavurdu. Yer yarılsada yerin dibine girsem diye düşündüm.

Gözlerine bakma cesareti gösterdim.
Gözleri kahverenginin mükemmel bir tonuydu, toprağın   rengi gibi kahverengiydi, net, derin ve kararlıydı. Sanırım ondan hoşlanmıştım.

Evett tekrardan merhabalar 4. Bölümde bitti nasıl buldunuz? görüş ve düşüncelerinizi merak ediyorum. Bu bölümü biraz geç attım üzgünüm. Seviliyorsunuz bb👋

Dont touch me/Taekook★Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin