jeongguk başını kaldırdığında gözleri sanki başından beri nerede olduğunu biliyormuş gibi kalabalığın arasındaki gözlerle buluşmuştu. bir kaç hafta önce ki anın dejavusunu yaşıyorlardı sanki, bu kez ise rolleri değişmişti.
taehyung ne kadar belli etmese de gözlerini bir an bile ayırmadan ona bakarken bacakları titriyordu. günlerdir görmediği güzel yüzünün bu kadar çökmüş olmasını beklemiyordu, sızlayan parmaklarını kendine destek olmak için kotuna bastırdı.
jeongguk yerinden hareketlenecek gibi olduğunda, taehyung'un duraksamasıyla o da duraksamıştı. anlamayan bakışlarıyla küçük olanın özlediği yüzüne bakarken, taehyung'un gözleri jeongguk'un omuzundaki kırmızı ojeleri olan eldeydi.
jeongguk farkında bile değildi.
ne omuzundaki elden, ne de kendisine yaklaşarak bir şeyler fısıldayıp alkolün etkisiyle cilveli bir şekilde gülüşen kadından haberi vardı.
taehyung jin'in ona zorla içirdiği çorbanın midesinden boğazına tırmandığını hissederken kusacağını zannetse de öyle olmadı. kendisinden beklemediği bir şekilde çatılan kaşlarıyla, her hareketini dikkatle izleyen adama ilerledi. jeongguk'un göz bebekleri küçük olan ona yaklaştıkça daha da büyüyordu.
"buradas-"
onu susturan beklediğinin aksine ne bir tokat, ne de hep beklediği bağırıştı. günlerdir kafasında kurduğu olmamıştı. kucağına oturup kollarını boynuna saran taehyung'u hayal bile edemezdi.
"aptalsın, aptal, aptal, ap-" küçük olan yüzünü omuzuna gömmüş acıyla aynı kelimeyi tekrarlarken, jeongguk sarhoş olsa bile yaşadığı anın şokuyla kaskatı kesilmişti. bacaklarını iki yanından açarak kucağına oturmuş, kollarını sımsıkı kendine dolamış taehyung, ilk kez bu kadar tuhaf hissettiriyordu. kolları bir süre öylece havada kaldı, sonra sanki asıl yerleri oraymış gibi ince beline yerleşti. şaşkınlıkla parlayan gözleri boşluğa asılı kalmıştı.
"ne işin var bu aptal yerde tek başına, neden beni kandırıyorsun."
jeongguk sessiz kaldığında başını omuzundan kaldırıp onun yüzüne dikti gözlerini. büyük olanın kahveleri kendininkileriyle buluştuğunda titrek bir nefes almıştı ikisi de.
"konuşmayacak mısın?"
taehyung'un gözlerine bakarken içindeki ağırlığın yavaşça kaybolduğunu hissediyordu ama sanki bu hafiflik kelimelerini de çalmıştı ondan, sessizdi.
"ne saklıyorsun benden?"
yine cevapsız kaldı.
taehyung'un hissettiği karışıklıkla kaşları çatılırken kucağında kıpırdandığında, jeongguk bunu yanlış anlayarak kollarını iyice sıkılaştırıp küçük olanı tamamen kendisine yaslamıştı. taehyung'un kalbi yerinden çıkacaktı.
"neden gelmiyorsun eve?" taehyung göğsünü delmeye yeminli kalbini umursamamaya çalışarak bir kez daha sordu. jeongguk uzunca yüzüne baktı. öyle uzun baktı ki taehyung birazdan bakışlarının değdiği her yerin kül olup kucağına yağacağını zannetti. ateş suyu yakabilir miydi?
su, ateşe aşık olabilir miydi?
jeongguk'un ona cevap vermeyeceğine emin olduğunda gözlerinde ki ışıklar tek tek sönmeye başlamıştı. omuzlarındaki elleri seğirirken, kendisini yavaşça geri çekeceği sırada onu durduran büyük olanın titreyen sesiydi.
"evime gelmeye utanıyorum."
evett kısaydı
çünkü ödev arasında nefes almaya çalışırken yazıyorum bu yüzden kısa ama sık bölümler atmaya çalışıyorum :(