solcular

126 16 10
                                    

Keyifli okumalar!

Sigaramdan son yudumumu alıp küllüğe bastırdım. Vücuduma vuran serin rüzgarla az da olsa üşümüştüm. Henüz kış gelmemişti ama havalar sıcaklığını yavaş yavaş kaybediyordu. 
Sol elimle sağ kolumu sıvazlayarak oturduğum balkon sandalyesinden ayağı kalktım. Kollarımı balkon demirliklerine yasladığımda, korkuluklardan gelen soğuk vücudumu ürpertmişti, bu hissi seviyordum.

İçeriden Kurtuluşun Barışa ettiği küfürleri duyunca gülerek kafamı iki yana salladım. Pes atıyorlardı ve bu sürede Kurtuluşun ağzından küfür eksilmiyordu. Her seferinde yeniliyordu ve itiraz ediyordu. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali maçı tekrar ediyorlardı ama her zaman sonuç aynı oluyordu.

Sokağa bakış atınca gözlerim onların evine değdi. Balkonlarında biri vardı ama karanlık olduğu için çok kestiremedim. O da benim gibi kollarını korkuluklara yasladığı için tam olarak kim olduğunu anlayamamıştım. Timuçin ya da Ogedaydı.

Umursamadan ellerimi silkeleyip içeri geçecekken gelen ıslık sesiyle duraksadım.
Islık şeklinde Ahmet Kaya'nın kendine iyi bak şarkısının tınısıydı. 
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatıp içeri girmek için bir adım attım. Ne yapsa sinirimi bozuyor bu çocuk.

"Şu kahpe dünya seni bana düşman mı etti be Özüm?" Sesini duymayı beklemediğim için irkilip ona döndüm. Sesini duymayı beklemediğim gibi bunu demesini de beklemiyordum.

"Siktir git. Akşam akşam keyfimi kaçırma" dedim sinirle. Evlerinde kimse yoktu sanırım, hiçbir odanın ışığı yanmıyordu. Onun odası dışında.

"Özgür. İn aşağı konuşalım" dediğinde sinirle güldüm.

"Ne arlanmaz herif olmuşsun sen amınakoyayım. Siktir git diyorum." diyerek içeri girip kapıyı çarptım.
Barış ve Kurtuluş dünyadan soyutlanmış maça devam ediyordu. Orada Ogedayla birbirimize sıksak duymazlardı.

"Ben uyumaya gidiyorum. Sizde geçe kalmayın sonra sabahları sizi uyandırmak için ruhumu ortaya bırakıyorum" dediğimde onaylar gibi birkaç mırıltı çıkardıklarında umursamadan odama girdim. Yatağa yatıp ince pikeyi bacaklarıma kadar çekip cebimden telefonumu çıkardım.

Sosyal medyada karşıma çıkan birkaç habere baktıktan sonra, Ahmet Kaya'dan hani benim gençliğim şarkısını açıp telefonu komodine bıraktım.
Sağ kolumu kafamın altına koyup tavanı izlemeye başladım. Tavanda tüm hayatım film şeklinde oynatılıyordu sanki.

Gözümün önüne Ogedaya küçüklük anılarımız gelince o günleri özlediğimi fark ettim. O zamanların çok güzel olduğunu hiçbir zaman inkar edemem. Abim yanımdaydı, Ogedayla düşman değildik. Tek derdim havanın rüzgarsız olması ve uçurtmamın uçmamasıydı.

Ben annemi de babamı da hiç görmemiştim. Ben 12 yaşıma gelene kadar halamın yanında yaşamıştık, sonra halam yurt dışına taşınınca abimle beraber onun evinde yaşamaya devam etmiştik. Abim bana her zaman yokluklarını hissettirmemeye çalışırdı ama ne de olsa bir yanım hep boştu. Ben o boşluğu Ogeday ve Abim ile doldurduğumu düşünüyordum. Ama onların yeri ayrıymış, ikisini de kaybedince içimde ki boşluğun artmasıyla anlamıştım bunu.

Abim vefat ettikten sonra dedem beni yanına, Ankara'ya almıştı. Dedem varlıklı bir adamdı, abim yaşarken de hiç zorluk çekmemize izin vermemişti. 6 Yıldır onunla yaşıyordum ama o da bu sene annemin, babamın ve abimin yanına gitti.

Çocukları olarak sadece halam vardı o da yurt dışında kendi mesleğini yapıyor, eşi de baya varlıklı biri olduğu için dedemin bıraktığı mirası almamış bana bırakmıştı. Dedemin tüm mal varlığı bana kalmıştı. Pek bir şey ifade ettiğini söyleyemem. İnsanın ailesi yanında değilse paranın ne önemi vardı ki?

DAVAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin