Babam Yardıma Geliyor*
(*Tabii ki Gerçekten Yardım Etmiyor)Okulunuzdan doğruca Atlantik Okyanusu'na fışkırtılıp, bir de buna hiç şaşırmadığınızda, çok uzun süredir melez olduğunuzu bilirsiniz.
Akıntıyla savaşmaya çalışmadım. Suyun altında nefes alabiliyordum, o yüzden bu bana sorun çıkarmadı. Öylece mavi plastik sandalyemde oturup, Poseidon'un beş milyar galon tsunami gücündeki Özel Tesisat Sistemiyle roket hızında ilerledim.
Sizin Eh, berbatmış, diyebileceğinizde daha kısa sürede, bir yumuşakça beni öksürmüş gibi deniz tabanından fışkırdım.
Etrafımdaki kum bulutu yere çöktüğünde yerimi belirlemeye çalıştım. Denizcilik hislerim Long Island Koyu'nun yaklaşık kırk mil güney batısında, altmış metre altında olduğumu söylüyordu; bir Poseidon çocuğu için mesele değil, ama, çocuklar, bunu evde denemeyin. Doksan metre önümde, kıta sahanlığı karanlığa gömüldü. Ve uçurumun tam üzerinde ışıltılı bir saray duruyordu: Poseidon'un yazlık villası.
Babam her zamanki gibi tadilat yapıyordu. Galiba ölümsüz olunca, yüzyıllarca aynı eve sahip olmaktan sıkılıyorsun. Poseidon sürekli evin içini boşaltıyor, yeniliyor ya da genişletiyor gibi görünüyordu. Konu deniz altı inşaat projelerine geldiğinde neredeyse sonsuz güce ve bedava iş gücüne sahip olmasının faydası oluyordu.
Bir çift mavi balina, bir apartman büyüklüğündeki mermer bir sütunu çekiyordu. Çekiç kafalı köpek balıkları, yüzgeçleri ve kafa folyolarıyla mercan tuğlalarının arasına harç döküyordu. Yüzlerce deniz insanı oraya buraya koşturuyordu; hepsi lambaya benzeyen gözleriyle uyumlu parlak sarı baretler takıyordu.
Ben şantiyede yüzerken birkaçı bana el salladı. Yansıtıcı güvenlik yeleği giymiş bir yunus benimle bir beşlik çaktı.
Babamı Hudson Kanyonu uçurumuna bakan inşası yarılanmış bir sonsuzluk havuzunun yanında dururken buldum. Zaten su altındayken sonsuzluk havuzunun ne anlama geldiğinden emin değildim ama sormamam gerektiğini biliyordum. Babam çoğu zaman oldukça sakindir ama onun stil seçimlerini sorgulamak istemezdiniz.
Kıyafetlerini, örneğin.
Tanıştığım Yunan tanrılarından bazıları görünüşlerini günlük olarak değiştirmeyi seviyordu. Bunu, bilirsiniz, tanrı oldukları için, yapabilirlerdi. Ancak Poseidon kendisine yakışan bir görünüm üzerinde karar vermiş görünüyordu, başka kimseye yakışmasa da.
Bugün Crocs'u ve çoraplarıyla uyumlu buruşuk kargo şortu giymişti. Kamp gömleği, Mor Takım ile Hello Kitty Takımı arasındaki bir paintball savaşında hedef alınmış gibi görünüyordu. Balık tutma şapkasının kenarları topaç yemleriyle doluydu. Elinde, Kutsal bronzdan üç dişli mızrağı güçle tıngırdayarak, uçlarının etrafındaki suyu kaynatıyordu.
Atletik yapısı, koyu renk, tıraşlı sakalı ve kıvırcık kırlaşmış saçlarıyla onun kırk beş yaşında olduğunu düşünürdünüz- ta ki dönüp size gülümseyene kadar.
Sonra yüzünün aşınmış bir dağ yamacına benzeyen yıpranmış çizgilerini ve gözlerindeki derin melankolik yeşili fark ederdiniz ve bu adamın çoğu ulustan daha yaşlı olduğunu- güçlü, kadim ve su basıncından çok daha fazla yükün altında olduğunu fark ederdiniz.
"Percy," dedi.
"Selam."
İşte böyle derinlikli bir iletişimimiz vardı.
Gülümsemesi yayıldı. "Yeni okulun nasıl?"
Denize atılmadan önce yalnızca iki derse girebildiğimi belirtme dürtümü biraz bastırdım. "Şimdilik iyi gidiyor."