14 Final

972 126 93
                                    

*İyi okumalar 🖤

Pazartesiden cumaya, artık günlerin Irmak için ismi vardı. Irmak gelen polislere yaşadığı her şeyi anlatmış, şok olmuş yüzlere karşı sakince konuşmuştu.

Artık üstünde onu boğan yükten uzaktı.

Göksel her gün onunla birlikte kalmış, yanından ayrılmadan kendisine destek olmuştu. Bu zamanda hep alaycı tavrıyla vakit geçirmişti. Irmak, Göksel'in onu rahatlatmak için bu şekilde davrandığını tahmin ediyordu.

Cuma günü, Göksel'in babası onları almaya gelmişti. Göksel'in babası Adem Kıraz; Irmak onu son derece sevmişti.

'Reşit olsan bile kendine bakabilecek durumda değilsin. O hâle gelene ya da istediğin ana kadar benimle yaşayabilirsin.'

Irmak bu teklifi kabul etmişti. Hem başka ne yapacağını bilmediğinden hem de Göksel'e yakın olmak için.

Yaptıkları araba yolculuğu Göksel'in evinde sonuçlanacaktı.  Göksel telefonuyla oynuyor, Irmak'da camdan dışarıyı izliyor, etrafı gözlemliyordu.

Ara bir ona bakan adam konuştuğunda bile gözlerini yolun kenarındaki ışıklardan çekmedi.

"Sanrıların ilaçlardan dolayıymış. Yavaşça azalıp kaybolması gerekiyormuş. Birden de gidebilirmiş, emin değilim. Seni bizzat arkadaşımla görüştüreceğim. Bu hem güvende hissetmen için hem de her şeyi takip etmek istediğimden dolayı. Senin için uygun mu?"

Irmak kafasını cama yasladı.

Uyandığından beri hiçbir şey görmediği için "Birden kayboldular." dedi.

Adamın derin bir nefes verdiğini duydu. Irmak, adamın onun gerçekten iyileşmesini istediğini anladı.

"Ben, daha bilinçli olmalıydım. Ona inanmadım ve-"

Adam sustu. Irmak gözlerini yavaşça adams çevirdi.

Son derece üzgün gözüken gözlerini aynada gördü.

Göksel "Bana inanmadın ve vücudum yaralarla doldu. Tamamen geç olmadan gelebildin neyse ki." diye homurdandı.

Adam "Özür dilerim." dediğinde, Göksel "Önemli değil." diye mırıldanıp kafasını arkasına yasladı.

Irmak, aynadan adamla göz göze geldi. Özür aynı zamanda kendisi için diye düşündü.

"Artık ona iniyorsunuz ve beni kurtardınız. Bence bu yeterli."

Belki saflığından belki de çok fazla şey bilmemesinden dolayı insanları kolayca affedebilecek biriydi Irmak. Üstelik bu adamın ondan af dilemesine gerek yoktu.

Araba durduğunda Irmak ormanın içindeki büyük evi gördü. Gelirken gördüğü ağaçların içinde bembeyaz ev hazine gibi parlıyordu.

Irmak şimdiden burayı sevmişti. Arabadan inerken bahçede gördüğü salıncak ve bir ağaçta asılı olan uçurtmayla 'daha da seveceğim.' diye düşündü.

Adam arabadan ona ait olan valizi aldıktan sonra yanına geldi.

"Senin için oda hazırladım."

Irmak, Göksel'in annesini hatırladı. Adam ona inandığını söylemişti, kadını göndermiş olmalıydı.

Tereddütle "Eşiniz evde mi? Göksel ondan bahsetmişti." dedi.

Adam omzunu hafifçe sıkarken "Kısa sürede çok şey paylaşmış olmalısınız." diye mırıldandı.

Yanlarından geçip eve doğru yürüyen Göksel kapıya geldiğinde Irmak'a doğru dönüp göz kırparak "Tahmin bile edemezsin." demişti.

Irmak utanmış hissetti. Omzunu bırakıp kapıya ilerleyen adamla, Göksel kapıdan uzaklaşıp adama kilidi açması için yer açtı.

"Evimi sevdin mi?"

Irmak'da onlara doğru ilerlerken kafasını salladı.

Kapıyı açan adam "Hadi." deyince onunla birlikte içeri girdi.

Yanındaki Göksel'e adamın duyamayacağı şekilde fısıldadı.

"Bu aile gibi hissettiriyor."

"Aileler birbirini dudaklarından öpmez, etik olarak."

Irmak biraz daha utanmış hissederken Göksel'in omzuna vurdu. Göksel kıkırdarken, Irmak dudaklarını ısırıp merdivenlerden çıkan adamı takip etti.

Onları duysa, ne tepki verir bilmiyordu.

İkinci katın solundan ilerlerken, Irmak bulutların içinde 'Gök' yazılı kapının önünen geçti.

Göksel onu utandırdığından dolayı babasıyla muhattap olmak istedi.

"Göksel'in odasıyla aynı koridorda mı kalacağım?"

Adamın duraklayan bedeniyle Irmak'da durdu. Adamın gözleri bulut motifli kapıya giderken, mavileri sarsılır gibi titredi.

"Boşaltacak zamanım olmadı."

Sesi de gözleri gibi titrerken devam etti.

"Cesaretim de."

Irmak onun neden bunu dediğini anlamazken, adam ona doğru dönüp zorla gülümsedi.

"En azından seni kurtarabildim. Umarım beni affeder."

'En azından.'

Irmak yanında ifadesiz yüzüyle duran Göksel'e baktı. Göksel'in de bakışları ona dönmüştü.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.

"Göksel." deyip sustu.

Adam tekrar arkasına dönerken "Bunu sonra konuşuruz. Gel sana odanı göstereyim." diye hızla ilerledi.

Göksel'in ifadesiz yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.

"Vücuduma ilaç verilmişti, sen de yüksek dozda elektrik verdin. En son kan kusmuştum."

Irmak'ın mutlulukla atan kalbi yavaşladı. Buraya gelirken kurduğu her hayal, tablo parçalanırken dudakları titredi.

"Sen öldün." dedi.

Göksel'in tebessümü büyüdü.

"Artık özgürsün."

Önce ses, sonra görüntü silikleşti. Göksel'in az önce olduğu yerde sadece boşluk gören Irmak'ın gözleri iri iri oldu.

Göksel'in babası "Irmak?" diye seslendi.

Irmak'ın dizleri yaşadığı şokla titrerken, bedeni yere yığıldı. Ona doğru koşan adamın "İyi misin?" dediğini duysa da cevap veremedi.

Gözlerine ellerini bastırıp hıçkıra hıçkıra ağlarken onu saran kolların sıcaklığı kalbindeki soğukluğu ısıtmaya yetmedi.

Göksel'in yanına koşuşu aklına geldi. Hastanede yanından hiç ayrılmayışı. Eve girerken ona göz kırpması.

Zihni ona hayatının en büyük oyununu, acılı şekilde göstermişti. Oyun bitmişti ama acı hâlâ yerindeydi.

"O öldü." dedi. Tekrar tekrar aynı cümleyi kurdu.

Adam kollarını kızdan ayırmadan, ağlayışına eşlik etti. Baştaki sesleri, sessizliğe gömüldü. Göksel, Irmak'a hayaller ve umut vermişti. Ölmeden önce de yaşayabilecek bir hayat. Kendi hayatını onun tutunabileceği dalları bırakarak feda etmişti.

Yanına hiç gelmemiş olsa, onu kurtarabilecek konuşmaları yapmasa sessizce ordan çıkıp gidebilirdi. O, Irmak'ın sesi olmuştu.

Irmak, Göksel'in kendisine bıraktığı hayatı sonuna kadar, derince yaşayacaktı. Kollarını, Göksel'in babasına doladı.

O ölmüştü, o yaşıyordu. Yaşamın ne demek olduğunu asla unutmayacaktı.

Çılgınlık Girdabı (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin