***
Ağır adımlarla arka avludan çıkmış ve ön tarafa doğru yavaş adımlar atmaya başlamıştı Ahuzâr. Bu gece içmemiş olsa da kafası birkaç şişe devirmişten halliceydi. Gidip çocuklarını uyurken biraz daha öpüp koklayacaktı. Sonrada uyur ve sabaha kadar dinlenmeye çalışırdı. İçinde tarif edemediği zehir gibi bir his vardı. Bu yüzden herkesten uzak kalmayı istemişti. Derken bakışları karşıdan ağır ve hafif sallantılı adımlarla ona doğru gelen Karan'a takılmıştı. Zifiriler uzaktan bile tastamam ona odaklıydı. Gitmeden evvel son bir kez konuşsalar... Yok yok! Bir de bu kadar sarhoşken Karan'ı hiç dellendirmek istememişti. Başını hafifçe önüne eğmiş, yanından geçip gitmeye niyetlenmişti. Tabii efendim, geçer gidersiniz efendim! Genç adam sevdiği kadının onu görmezden gelişini fark ederek direksiyonunu ona çevirmiş ve bir anda yolunu kesivermişti. Aralarındaki mesafeyi usul usul azaltırken başını mahsun bir halde omuzuna doğru eğmişti.
-Kaçıyorsun. Beni görmekten, yüzüme bakmaktan kaçıyorsun.'demişti kısık bir mırıltı halinde çıkan sesiyle. Ellerini kaldırıp Ahu'nun omuzlarına sarmış, genç kadın gözlerini usulca kapatıp yutkunurken kollarına doğru ağır ağır indirmişti. Aralarındaki mesafe tamamen kapanırken avuçlarına almıştı küçük ellerini. Birini kaldırıp derin bir solukla dudaklarına bastırmıştı. 'Ve bilmiyorsun. Sensiz ne hale geldiğimi bilmiyorsun. Bilmekten kaçıyorsun.'
Zihninin içi çıfıt çarşısı gibi karmaşıkken hissettiği bu yoğunluk genç kadını adım atamaz hale getirmişti. İlk kez çocuklarını bırakıp tek başına uzaklara gidecekti. Ne zaman döneceğini bilmiyordu. Dönebilecek mi onu da bilmiyordu. Üstelik bir de bu kahrolası herifin aşkı vardı içini yakıp kavuran! Avucuna bırakılan uzun buseyle tastamam bir yangına bırakılmış gibiydi. Kapalı gözkapakları ardından derin bir soluk çekmiş, geri çekilememişti.
-İçtin Karan. Evine git. Konuşmanın ne yeri, ne zamanı.'demişti ağzının içinden sayıklar gibi. Dizleri her an direncini yitirecekmiş gibi titremişti. Karan ise gerilemek şöyle dursun, ellerini genç kadının beline usulca sarmış, başını eğip burnunu omuzlarına serdiği karamel rengi tutamlarda dolaştırmaya başlamıştı.
-İçtim.'demişti uykuda konuşur gibi bir halde mırıldanarak. Gözlerini huzurla kapatmış, mümkünü varmış gibi biraz daha eğilerek dudaklarını genç kadının gerdanına sürtmüştü. 'Ama sarhoşluğum alkolden değil. Alkol hiçbir zaman senin gibi alamadı aklımı başımdan.' Ona dokunmayı, dudaklarını değdirdiği bu teni öpüp koklamayı öyle özlemişti ki! Üstelik bu kız bir de gitmeye çalışıyordu. Ondan gittiği yetmezmiş gibi yerinden, yurdundan, şehrinden de gitmeye çalışıyordu. Can mı dayanırdı buna? Bel oyuntusunda duran eliyle belini tastamam sarmalamış, bedenleri arasında milim dahi bırakmamıştı. Ağlar gibi bir mırıltı duyulmuştu dudakları arasından.
-Ben yapamıyorum. Sensiz o yastığa başımı koyamıyorum. Kokunun sinmediği yatakta uyuyamıyorum. Sen... Sen nasıl başarıyorsun? Çektiğin her solukta için acımadan nasıl yaşayabiliyorsun, bensiz?'
Acıyla burulmuştu genç kadının çehresi. Elini kaldırıp tereddütsüzce sevdiği adamın ensesindeki gece karası tutamlara daldırmış, parmaklarıyla ensesini hafifçe okşamıştı. Öyle bir yakınlıktaydılar ki Karan'ın kokusuna bulandığını hissetmişti. Kesik bir soluk çekmişti içine.
-Canımın yanmadığını nereden biliyorsun ki?'demişti her an ağlayacakmış gibi titreyen bir sesle. Zorlukla yutkunmuştu. 'Senden nefret etmekten korktuğum için bu haldeyim ben. Senden nefret etmemek için senden ayrıyım.'
Kahır dolu soluklarla yüzünü sevdiği kadının gerdanına yaslamıştı Karan. Kokusunu ciğerlerine hapsetmek, her nefesinde onu kokladığını hissetmek istemişti. Belinden yukarı doğru okşar gibi dolaşmıştı büyük avuçları.
-Biliyorum. Tüm hatalarımı biliyorum. Pişmanım. Gör bak nasıl kahroluyorum!'demişti içinin yangını sesinden ayan olurken. İstemeye istemeye de olsa geri çekilmiş, Ahu'nun yüzünü dokunmaya kıyamaz dokunuşlarla avuçlarına almıştı. Kederle burulmuştu çehresi. Zfiiri hareleri dolu dolu olmuştu. 'Affetme. Ama bize daha fazla acı çektirme. Bir şans ver bana. Pişmanlığımı gösterebilmem için bir şans ver Ahu'm.'
Böyle bir isteğe nasıl karşı durabilirdi ki Ahuzâr. Onu böyle severken, ona böyle hasretken ve onu bir kez daha yitirmekten ölesiye korkarken nasıl omuzlarını dik tutabilirdi ki? Fakat yolun burasına kadar gelmişken geri dönemezdi. Emin olması gereken şeyler vardı. Nitekim aralarına girecek bu ayrılık bu emin oluşu onlara sağlayacaktı. Buruk da olsa kıvrılmıştı dudakları. Ellerini kaldırıp Karan'ın kalın bileklerine tutunmuştu.
-Vereceğim.'demişti keskin bir fısıltıyla. Zifiri hareler ümit ışığıyla parıldarken başını hafifçe sallamıştı. 'Bize bir şans vereceğim. Döndüğümde... Eğer dönebilirsem söz veriyorum sana o şansı vereceğim.'
Dedikleriyle Karan'ın gözlerinden süzülen bir damla yanağına sızmış, gözlerini peki der gibi usulca kapatıp açmıştı. Başını çevirip sevdiği adamın ona uzanan avucuna uzun bir buse bırakmıştı Ahu. Ve yüzündeki uçuk tebessümle kollarından sıyrılıp koşarak konağa girmişti. Kimseyle karşılaşmamak, kimseyle konuşmadan yalnızca duygularını dinlemek isteğiyle direkt odasına çıkmıştı. Koşarak yatağına atlamış, gözlerini tavana dikerek ellerini göğsüne yaslamıştı.
Ya dönemezsem? Son nefesimi onun hasretiyle verirsem?
***
Devamı, çok daha fazlası ve nefes kesici Madalyon operasyonu Makedonia yeni kitabımız Târumar'da ....❣️
Bekleriz efendim 😎💅🔥
BursalıGelin ⬅️⬅️
SiziSeviyorum♥️
BursalıGelin👑
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahufigân & Müptelâ 🔥 (KuzgunlarSerisi 1-2) >TAMAMLANDI<
Fiction générale(...) -Bak şu aynaya !'dedi puslu sesiyle fısıldayarak. Dudaklarını genç kızın kulağına dayayıp hafifçe yutkundu. ''İyi bak ! Bu aynada gördüğün kadın benim için doğdu. Benim için getirildi bu dünyaya. Sen benimsin Ahuzar! Ve o geçmişle olan tek...