2

169 18 10
                                    

Göz kapaklarımdan içeri sızan güneşle suratımı buruşturup diğer tarafa döndüm. Uyumaya devam etmek istesem de çoktan uyanmış zihnim ve aklıma doluşan anlarla aniden gözlerimi açtım. Yerimden hızlıca doğrulmamla kararan gözlerim bedenimin tekrar yumuşak yatağa düşmesine neden oldu.

Bir süre gözlerimi kapalı tutup baş ağrımın geçmesini bekledim ama nerede olduğumu bilmiyor oluşum vücuduma bir panik dalgası yaymaya başladı. Daha fazla beklemeden bu sefer yavaşça yatakta oturur pozisyona geldim. Cebimden çıkardığım telefondan saate baktım. 09:25

En son dün gece Jisung'la öpüşürken kendimi Minho'nun altında bulmuştum. Sonrasında uyuyakalmışsam şuan muhtemelen Chan'ın evindeydim. Banyoda uyuyakaldığımı düşünüp beni buraya taşımış olmalıydı.

Durumun utanç verici yanını düşünmemeye çalışarak yavaşça kalktım ve odadan çıktım. Koridordan sesleri dinledim ama kulağıma dolan birden fazla sesle duraksadım. Ya Chan'ın ailesi falan gelmişse? Zaten utanç verici olan durum benim için çok daha berbat hale gelirdi.

Koridora çıkıp arkamdan kapıyı kapatırken solumdaki odanın kapısı aralandı. Bakışlarım oraya dönerken içeriden çıkan Chan'la rahatlamıştım. Her zamanki gibi bana gamzelerini göstererek kibarca gülümsedi.

" Uyandın demek. Nasıl hissediyorsun? Başın filan ağrıyor mu?"

İlgili halleri beni yine heyecanlandırırken yavaşça başımı salladım.

"Ağrı kesici atarsam geçer."

Yanıma ilerlerken tekrar konuştu.

"Dün gece sarhoş halinle misafir odasını bulabilmene sevindim. Banyoda filan bayılıp kalmanı istemezdim." dedi gülerken.

Söylediğine anlam veremezken onun peşinden bir şey söylemeden aşağı indim. Konuşma sesleri netleşirken artık kime ait olduklarını biliyordum. Gerilen vücudum kapıdan kaçıp gitme isteğiyle tutuşmaya başlamıştı çoktan.

" Çocuklarla kahvaltı yapacaktık sen de bizimle yesene."

" Yok yetiştirmem gereken bir proje var onu halletmem gerekiyor."

Hızlıca dudaklarımdan dökülen sözler Chan'ın bana dönmesine neden oldu. Merdivenlerden inmiştik ve şuan duyduğum Hyunjin ve Minho'nun sesi beni geriyordu. Minho'yla şuan yüz yüze gelmek istemiyordum çünkü onun benden rahatsız olacağını düşünüyordum.

"Başın ağrıyordu zaten bir şeyler atıştırıp ilaç alırsın öyle gidersin."

İlk kez Chan'ın bu ısrarcı halleri beni zor durumda bırakıyordu. Tek isteğim evden çıkıp gitmekken şimdi kimseye görünmeden çıkmaya çalışıyordum.

" Ben hallederim şimdi gerçekten gitmem gerekiyor."

Chan'ın tekrar konuşmasına fırsat vermeden hızlı adımlarla kapıyı açıp evden çıktım.

"Gitti mi?" kapıyı kapatırken Minho'dan duyduğuma emin olduğum cümleyle adımlarımı hızlandırdım.

******************************************

Yere eğdiğim başımdan aşağı akan sıcak suyla gözlerimi daldığı noktadan ayırmadım. Bir süredir duşta olmama rağmen hala dün geceyi düşünüyordum. Her şey çok hızlı gelişmişti aslında. Chan'ın bir sevgilisi olduğunu öğrenmiş, Jisung'un sevgilisi bizi adeta basmış ve çenemde bir morluğa sebep olmuştu. 

Ve Minho. Dün gece olan şey asla tahmin edemeyeceğim ama pişman olmadığım türden bir şeydi. Daha önce seks yaptığım farklı kişiler olmuştu ama hiç bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyordum. O gerçekten iyiydi. Erkeklere ilgi duyduğunu bile bilmiyordum. Daha önce ismi sadece kızlarla anılmıştı. Çok fazla kızla. İsmi bizim fakültede bile dolaşıyordu. Fakültelerimiz farklı olsa da kampüsümüz ortaktı.

Bir anda aklıma doluşan düşüncelerle kalbim hızlanmaya başladı. Ya şuan biz de okulda konuşuluyorsak? Chan'ın böyle bir şeyi duymasını istemiyordum.

Suyu hızlıca kapatıp duştan çıktım. Kuruladığım üstüme kıyafetlerimi geçirdim. Telefonu elime alırken aklımda okulun itiraf sayfasına bakmak vardı. Ama yeni gönderi yoktu. Bu beni rahatlatmıştı.

Biraz mısır gevreği yiyip ağrı kesici içtikten sonra saçlarıma şekil verdim. Altıma bol siyah kot pantolon, üstüme gri tişört ve onun üstüne siyah bir ceket almıştım. Havalar soğuk olduğu için üstüme montumu da alıp evden çıktım. Chan'a söylediğim şey bahane değildi. Bugün pazartesiydi ve dersim yoktu ama gidip çalışmama devam etmeliydim.

Kampüse girdikten sonra soğuktan kızardığına emin olduğum burnumu ardına kadar çektiğim fermuardan içeri soktum. Kışın en sevmediğim yanı Avustralya sıcağına alışmış vücudumun böyle havalarda uyuşacak kadar üşümesiydi. 

Kafam yere bakarken hızlı adımlarla ilerlerken çalan telefonumu zorlukla cebimden çıkartıp arayan kişiye baktım. Jeongin arıyordu.

"Efendim."

"Okulun ordaki kafedeyim gelsene yanıma." Reddetmek üzereyken vazgeçip kabul ettim. Sonuçta benimle vakit geçirmek istemişti.

"5 dakikaya ordayım." Adımlarımın yönünü değiştirirken hala telefona bakıyordum. Aniden çarptığım bedenle hızlıca telefonu tutmaya çalıştım. Kafamı kaldırıp özür dileyecekken gördüğüm yüzle şaşırmıştım. Elleri pantolonunun cebinde, gözleri beni süzüyordu.

İkimiz de bir şey söylemeden kısa bir süre bakıştık. Onunla görülmek istemiyordum çünkü hem insanlar için alakasız bir ikiliydik hem de daha önce birlikte olduğu söylenen kimseyle onu yan yana görmemiştim. Bu durumdan rahatsız olacağını düşündüğüm için onunla karşı karşıya bile gelmeyi düşünmüyordum.

"Kusura bakmayın telefona dalmışım." 

Yüzüne bakmadan söylediğim cümleden sonra ses gelmeyince ona baktım. Hafif sırıtarak beni izliyordu. Bana doğru yaklaşan adımları aramızda tek adım kalıncaya kadar ilerledi. 

"Dün gece hiç siz gibi değildim."

Söylediği şeye şaşırsam da bunu yüz ifademe yansıtmadım. Sonuçta olanları unutmamıştım. Sadece onun öyle yapacağını düşündüğüm için bu cümle düşüncelerimi yıkmıştı.

"Sabah niye apar topar gittin?"

Bu sefer hafif şaşkınlığım yüzüme yansımıştı. Neden umursuyordu ki?

" İşlerim var gördüğün gibi. Acelem vardı."

"Hmm."

İkna olmamış bakışları yüzümde dolaşıyordu. Gözlerimi ondan ayırmamaya çalışsam da dikkatli bakışları utanmama sebep oluyordu. Çillerim kışın daha soluk görünseler de yine de belliydiler ve ülkenin güzellik algısından dolayı birinden kötü bir şey duymaya çekiniyordum. Eğer duyarsam çekmeceme fondöten depolayacağımı biliyordum. Kendim hakkında bir şeyden emin değilsem insanların yapacağı küçük bir eleştiri ya da bakış bile o şeyi kafama takmam için yeterli oluyordu.

Yüzünden çoktan silinmiş gülümsemesi ve ciddi bakışları dudaklarımda duraksarken aramızdaki tek adımlık mesafe de sıcak nefesini hissedeceğim kadar kısaldı. Bakışları artık incelemekten uzak, derindi. İstemsizce benim de bakışlarım dudaklarına kayarken, o kulağıma doğru eğildi. Artık kulağımda hissettiğim sıcak solukların arasından bir cümle döküldü.

"Sonra görüşürüz, Sarışın."

Vücuduma sürtünerek yanımdan geçip gitti. Ben hala yaşananlara anlam veremezken telefonumun tekrar çalmasıyla meşgule atıp adımlarımı hızlıca kafeye yönlendirdim.

**********************

oy ve yorumlarınızı bekliyoruumm



locked out of heaven (minlix)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin