Hafif kapıyı iterek açtıktan sonra kulaklarımı kapının zil sesi doldurdu. Yüzüme vuran sıcak, dışarda üşümüş ve uykusuz olan bedenimi mayıştırıyordu. Kahvemi alıp yarım saat sonra başlayacak dersime yetişmem gerekiyordu.
Sıra olmayan kasanın önüne gidip istediğim kahveyi sipariş ettim. Oyalanmak adına açtığım telefonuma bakarken ismimi duymamla sesin geldiği yöne baktım. Biraz uzağımda Chan ve bir kaç kişi oturuyordu. Dikkatli baktığımda onların Seungmin, Hyunjin ve Minho olduklarını fark ettim. Minho ve Hyunjin'in sırtı bana dönük olsa da tanımıştım.
Hafifçe başımı eğerek belli belirsiz gülümsedim. Yanına gelmemi bekliyordu ama bu istediğim son şey bile değildi. Chan'a olan kırgınlığım ve öfkem, ortamdaki Minho'nun varlığı, arkamı dönüp gitme isteği yaratıyordu. Ama bunu yapamayacağımı biliyordum. Her şeyden önce Chan beni arkadaş olarak görüyordu ve bu tavrım abartı olurdu. Ona herhangi bir şey belli etmemeye karar vermiştim dün gece.
Sonunda bana uzatılan kahveyi alıp gergince masaya ilerledim. Chan ve Seungmin geldiğimi fark edip bana baktılar ve sohbeti kestiler. Ayağa kalkan Chan'la tokalaştıktan sonra Minho'ya bakmadan diğerlerine hafifçe başımı eğerek selam verdim.
" Otursana Felix."
Hyunjin'den gelen teklifle bakışlarım ona döndü. Hemen yanında arkasına yaslanmış oturan Minho'nun da bakışlarını üstümde hissediyordum.
" Üzgünüm, derse yetişmem gerekiyor. Selam vereyim dedim."
" Pekala. Israr yok." Gülümseyerek konuşmuştu.
Chan'a döndüğümde sessizce bana bakıyordu. Beni yoklar gibiydi bakışları. Ona döndüğümü fark edince gamzelerini gösterecek kadar gülümsedi ve konuşmaya başladı.
" Bu gece çocuklarla bara gidelim diyorduk. Bizimle gelsene. İstersen sizinkileri de çağır. Takılırız beraber."
Beklemediğim teklifle duraksadım.
" Çocuklara sorayım ona göre haberleşiriz." İçten içe istemesem de direkt reddetmek de istemiyordum.
" Harika. Haber bekliyorum o zaman." Yine gamzelerini gösterecek kadar gülümsedi.
" Tamamdır." Soğuk görünmemek adına gülümsemesine karşılık verdikten sonra masadakilerle vedalaştım. Minho'yla göz göze gelince vücudumu saran ve panik mi yoksa heyecan mı olduğunu anlayamadığım hisle oradan ayrıldım.
Kapıyı açarken aynı anda dışardan itilmesiyle içeri giren kişi hafifçe üstüme sendeledi. Kahveyi tutan elimi havaya kaldırırken bir adım geriye çekildim. Karşımda kocaman açtığı gözleriyle bana bakan Jisung duruyordu. Beni fark etmesiyle hemen kendini toparladı ve gözlerini kaçırarak ağzında bir özür mırıldandı. Umursamadan yanından geçeceğim zaman koluma dokundu. Benimle birlikte dışarı çıktığında sorgulayan bakışlarla ona bakıyordum.
" Seninle biraz konuşabilir miyiz?"
" Seninle konuşacağımız ne olabilir?"
" Felix,"
Öfkemi yanlış kişiye yansıttığımı fark edince kendime kızarak sesimi yumuşattım.
" Konuşalım Jisung ama çok vaktim yok. Derse yetişmem lazım"
" Beş dakikanı almaz."
Dışarıdaki masalara ilerlerken onu takip ettim. Çatının altındaki masaların çoğu boştu. Oturanlar da sigara içmek için oturuyordu. Jisung'un karşısına oturduktan sonra masanın üstünde gergince oynadığı parmaklarına baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven (minlix)
Fanfiction'but swimmin' in your water's something spiritual i'm born again every time you spend the night'