O sabah Heeseung'ı alarmı değil, telefonunu arayan yabancı numara uyandırmıştı. Normalde izin günüydü ve Misun'u kreşe götürmeden önce biraz daha uyuyabilecekti ama bu sürpriz arama onu bir nebze de olsa sinirlendirmişti.
"Alo?" Uykulu sesiyle telefonu açmıştı.
"Heeseung? Uyandırdım mı seni?" Duyduğu ses Heeseung'ın tüylerini diken diken etmeye yetmişti bile.
"Sunghoon, ne söyleyeceksen on saniye içinde söyle. On saniye sonra bir daha benimle konuşma fırsatını bulamayacaksın."
"Buluşmamız gerek."
"İşe gideceğim."
"Gitmeyeceksin, biliyorum."
Heeseung sinirle küçük bir kahkaha attı. "Sapıklık desen var ha, Park Sunghoon? Bunu bile araştırmışsın."
"Buluşalım, yemin ederim her şeyi tek tek anlatacağım. Nolur bana bir şans ver."
Heeseung derin bir nefes verdi. "Peki, saat 9 gibi kızımı kreşten bıraktıktan sonra görüşebilirim. Nereye geleyim?"
"Her zamanki parka." Sunghoon dalga geçerek söylese de ne demeye çalıştığını Heeseung'ın anlayacağından adı gibi emindi. Dörtlünün adeta yaşam habitatlı haline gelen o parkı nasıl unutabilirdi ki?
"Sunghoon"
"Hmhm"
"Senden nefret ediyorum." Ve telefonu Sunghoon'un yüzüne kapadı. Sunghoon bir daha aramadı, çünkü Heeseung'ı geleceğini bilecek kadar iyi tanıyordu.
Heeseung içinden küfrede küfrede yatağından kalktı ve yüzünü yıkadı. Saati kontrol etti. Misun'un uyanma saatine yarım saat vardı. O sürede kızı için pankek pişirdi, kahvaltıyı hazırladı. Saat sabah 8 olduğunda uyandırmak için kızının odasına gitti.
"Misun, hadi uyanma zamanı!"
"Sabah oldu mu baba?" Küçük kız kalktığı yerden gözlerini ovuşturuyordu.
"Çoktan oldu meleğim. Hadi kalk, sana pankek yaptım."
"Pankek mi?" Kız yataktan kalktı, paytak adımlarla lavaboya gitti ve yüzünü yıkadı. Ardından mutfağa gitti ve babasıyla birlikte pankekleri yemeye başladılar.
"Baba sen neden işe gitmiyorsun?"
"Bugün de benim dinlenme günüm kızım."
"Ama sen hiç yorulmuyorsun ki baba, her akşam benimle oyun oynuyorsun."
"Seninle oynarken enerji geliyor bana." Kızının yanağını hafifçe okşadı. "Yemeğin bittiyse gidelim mi?"
"Olur." İkili evden çıkınca Heeseung önce kızı okuluna bıraktı, sonra istemeyerek de olsa eskiden her zamanki toplanma alanları olan, kimi zaman mutluluklarını kutladıkları, kimi zaman üzüntülerini paylaştıkları, kimi zaman da pis işlerini yaptıkları o parka sürdü arabayı. Arabayı kullanırken kendine bir söz vermişti: Ne olursa olsun Sunghoon'u affetmeyecekti.
Araba için park yeri ararken Sunghoon'un o "her zamanki" çardakta oturduğunu görmüştü. İçinden lanet etti ona. Nefretini yumuşatmak için Sunghoon'un buluşma yeri olarak burayı seçtiğinden adı gibi emindi. Ama bu kez Heeseung asla yumuşamamakta kararlıydı çünkü gece boyu 11 yıl öncesinden bu yana olanları düşünmüştü ve Sunghoon'a oldukça kızgındı.
Arabayı park ettikten sonra yavaş adımlarla Sunghoon'un olduğu çardağa doğru ilerledi. Sunghoon Heeseung'ın geldiğini görünce gülümsedi ve ayağa kaldı. Sinir bozucu, diye düşündü Heeseung. Her şeyden sonra böyle aptalca sırıtabilmesi sinir bozucu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
when you love someone, heehoon
Teen FictionHeeseung'ın lise aşkı Sunghoon, 11 yıl sonra yeniden karşısına çıkmıştı.