kayıplar adresi (toplantı öncesi-geçmiş-kesit 3)

37 0 0
                                    

"-yitirilmiş bir aklın habercisi."

15/05/2023

Chan masasının altındaki çekmecenin gizli bölmesinde üst üste dizilmiş mektuplara baktı bir süre.
Onları oradan alıp siyah iş çantasının içine koydu.
"Diğerleri ile de görüşmeliyim. Erişilmeyen site ve kanalların bahanesi ile çıkacağım, zaten eskisi kadar kontrol altında tutulmuyorum. Sen bir sıkıntı olursa bana haber verirsin."

"O iş bende."
Jackson zaten binanın güvenlik sisteminde görevli olduğu için olup biteni çoğu kişiden önce öğrenip Chan'a iletebiliyordu.
Kameranın olduğu yerlere sınırsız ulaşımı vardı, bu sayede görüntüleri izleyebildiği gibi kayıtların üstünde de oynama yapabiliyordu. Yakalanmadığı sürece her şey serbestti.
Babası, Jongyul'un güvenini kazanmış biri olduğundan oğlu olarak kendisinin de ayrıcalığı elbette ki vardı.

"Buralar sana emanet."
Chan bilgisayara takılı flaşı alıp çantaya attı.
Çağrıyı kapatmak için telefona uzandı.

"Chan! Yaklaşan var. Telefonu sakla, normal davran."

Chan hızlıca çantayı sandalyesinin altına koydu telefonu da cebine sıkıştırdı. Rafına dönerek bir belge arıyormuş edasıyla dosyaları karıştırdı.
İki saniye geçmeden kapısı açıldı. Ne tıklama vardı ne izin.

Chan'ın görmekten sıkıldığı genç adam girdi... Woohyuk.
Park Jongyul'un pek karakterli oğlu.
Babasının yalakalığını yapmadığı zamanlarda değişmeyen memnuniyetsiz ifadesi ile yine Chan'ın karşısındaydı.
"Bang-Chan."
İğneleyici konuşması Chan'ın sinirleri ile derinden oynuyordu.
"Woohyuk..."
Chan diğer adam içeri girdiğinde arkasına yavaşça dönmüş ve başını kaldırmıştı. Yüzüne yapay bir gülümseme bile kondurmaya yeltenmedi.
Bu aptala rol yapmanın gerekmediğini bir süre önce anlamıştı.
Boş boş takılıp gereksiz eleman olmayı kendine yedirememesinden gerek Chan ile ego tatmin etme saatlerini kaçırmıyordu.

Adam gevşek gevşek elleri ceplerinde, Chan'ın masasına yaklaşıp kendini sandalyeye bıraktı.
Ve tabi o iğrenmiş gibi bakan ifadesi sonunda babasının ayakçısı olarak gördüğü Chan'ı bulunca sandalyede gerinerek kibirli bir sırıtış yapmayı da eksik etmedi.

Chan, kapıdan girdiği andan beri masanın üstünde eline geçen ilk kesici aleti adamın gırtlağına saplamamak için kendini zor tutuyordu.
"İşin yok mu senin?"

"Bana hesap mı soruyorsun?"
Sandalyede sağa sola sallanırken çekinmedi.

"Odama dalmanı hoş bir ziyarete yoramayacağıma göre evet."

"Odan olduğu için dua etmen gerekirken tavrın şaşırtıyor. Girmemem için bir sebep göremiyorum."
"Bir şey saklamıyorsan buraya birinin girmesini umursamazsın sonuçta."
Çenesini avcuna dayadı.

"Yapmak istediklerimden sonra senin leşini saklamam gerekir belki de."
Chan bunu düşünürken bir yandan da sandalyenin dibindeki çanta meşgul ediyordu aklını.
Woohyuk'un gözleri odada gezinirken çantayı koyduğu yere bakacakmış gibi hissettiğinde konuşmak zorunda kaldı.
"Sana söylenmeyen konuların dosyaları var.. bilirsin oldukça gizli belgeler. Biri bir anda girdiğinde endişe verici oluyor sonuçta. Ama haklısın da, senin sorumluluğunda olmadığı için bilmemen şaşırtmıyor."

Woohyuk öfkeyle elini masaya vurdu.
"Vay be! Cesaretine hayran kaldım Bang Chan, eskiden böyle değildin."

Sandalyeden kalkıp yavaş adımlarla Chan'a doğru yaklaştı.

"Hala o acınası suratını hatırlıyorum, eminim sen de hatırlıyorsundur."

Bu dallamanın her konuşuşunda sinirini korumakta çok zorlanıyordu.
Çenesini sıktı, arkasında tuttuğu elini sıkmaktan parmak eklemleri beyazlamıştı.

kanlı karnaval - skzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin