12 Ocak 1999
Küf kokulu koğuşta 12 tane sıralı ranza vardı. Ranzalar karşılıklı dizilmişti. Koğuşun soluk duvarları Ümran'a siyah beyaz filmleri anımsatıyordu. Yalnızca bir tane bulunan pencereden içeri giren güneş ışığı rutubetten kararmış olan tavanda yansıyordu.
Ümran ilk ifadesinden sonra geçici süreliğine yerleştirildiği bu boğucu koğuşta neredeyse 1 hafta geçirmişti. Üstündeki koyu kahve rengindeki eskimiş hırka ısınmasını pekte sağlamıyordu. Sürekli örgü ören yaşlı bir kadın dışında kimseyle adam akıllı bir iletişim kurmamıştı. Yerini yadırgıyor ve bir an önce suçsuz olduğunun ispat edilmesi için dualar ediyordu. Dostunun onu orada o şekilde bırakmasını kabullenemiyor zaman zaman ağlıyordu.
Nasıl olurda iki çocuğunun bir hafta boyunca annesiz kalmasına sebep olan bu adamı affedebilirdi. Hem çocuklarını özlüyor hemde Halime teyzenin çocuklarına yeterince iyi bakamadığını düşüp endişeleniyordu. Siyah kaplı bir defter ve kurşun kalem dışında elinde hiçbir şeyi yoktu. Derin bir nefes alıp gıcırdayan ranzanın demir başlığına dayadı kafasını. Rutubetli duvarı incelerken kızının son sözleri geldi bir an aklına. Ya Umut hala ağlıyorsa...
İçi içini yiyordu adeta. Ne çok özlemişti çocuklarını şu geçen bir haftada. Şu an sadece çocuklarına sarılıp uyumak istiyordu.
Bu koğuşta gözlerini kapatmaktan bile korkuyordu şimdi. Odadaki yoğun küf kokusunu ciğerlerine çekti. Yorgunluktan bitap düşmüş bedeninin her yerinde belli belirsiz sancıları vardı. İçindeki bağırma isteğini bastırmak için sıktığı yumruğunu ısırdı. Kendisine de en az dostuna olduğu kadar öfkeliydi.
Oraya hiç gitmemiş olmayı dilerdi ama pişman olmak için epey geç kalmıştı. Ayrıca bu işi yapmayı kendisi istemişti. Çok paraya ihtiyacı vardı. Gelir uçurumunun büyüdüğü, doğu ve batı farkının arttığı, göç sancılarının kentlerden taştığı bu dönemlerde yoksulluk toplumun en büyük sorunlarından biri haline gelmişti.
Ümran'da toplumdaki birçok birey gibi boğazına kadar borca batmış bir durumdaydı. Mahalle bakkalı artık veresiye vermiyordu. Bankalar her gün ödeme yapması için onu arıyor ve borç aldığı komşuları da paralarını istiyorlardı. Başta çocuklarını emanet ettiği Halime teyze olmak üzere herkese yük olduğunu hissediyordu. En fenasıda ev sahibi kiracısının haline acısa da kirayı ödeyemediği için evlerinden bir an önce çıkmalarını söylemişti. Ne yazık ki ona yardım edebilecek bir akrabası da yoktu. Babasının kim olduğunu bile bilmiyordu. Annesi ise bir hayat kadınıydı. Ümran 17 yaşındayken annesi de akciğer kanserinden ölmüştü.
2 çocuğu ile yaşadığı çürümenin eşiğinde olan evlerini ısıtabilecek yakacağı alacak paraya ihtiyacı vardı. Çocuklar hızla büyüyordu ve yeni bir kıyafet almayalı neredeyse bir yıl olmuştu. Artık kıyafetleri de çocuklara küçük geliyordu. Aslında çocuklar doğru düzgün beslenemiyordu ama yinede hızlı büyüyorlardı.
Kızı neşe 10 yaşındaydı ve hafta içi her gün okula giderdi. Zaman zaman okulda aç kaldığı için haline yakınırdı. Tabi bunu annesinden gizlerdi çünkü annesi bilirse eğer üzülür diye düşünürdü. Haklıydı. Ümran çocuklarına yetemediğini bilseydi buna çok üzülürdü. Kızı annesinin çok çalıştığının ve her gün eve yorgun döndüğünün de farkındaydı. Küçük yaşına rağmen annesine destek olmak için çabalardı. Çocuk olsa da yetişkin gibi davranırdı.
Ümran ise her şeyi tek başına yapmaya çalışırdı. Çoğu zaman telaşlı ve her şeye yetişmeye çalışan bir hali vardı. Elleri hızlı çalışırdı. Zamanı yok gibi hareket ederdi. Hayatı beş dakika sonra kalkacak olan metroya yetişmeye çalışırken koşan liseli çocuklar gibi yaşardı. Oysa tüm çabalarına rağmen hiçbir şeye yetişemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİDE BIRAKILAN
Tiểu Thuyết ChungDostunun sinirden alnında biriken terler ilerleyen saniyeler için tehlike teşkil ediyordu. Ümran bunun farkındaydı. Yanında ki adamı uyarmak istese de bir şey söylemiyor sadece bu kaba tartışmayı izliyordu. Taki kulaklarında çınlayan gümbürtü içinde...