'çiçekler'

70 12 64
                                    


Minho'dan....

Uyandığımda her zaman önce gözlerim kapalı bir şekilde biraz beklerdim, olanlar belki bir kabustur diye. Ama hep yanılırdım.

Bu sefer de öyle yaptım, ama odada tek değildim. İki kadın sesi geliyordu.

Şuan yaşadıklarım muhtemelen rüyadır, gözlerimi açınca o beynimi parçalayan hiçliğe geri döneceğim.

Kendi kendime tekrarladım, Açma o gözlerini! Açma ki bu rüya devam etsin. Yoksa o hiçliğine tekrar döneceksin!

Ama hayır bir süre daha böyle bekleyip, merakıma yenik düşüp gözlerimi açmıştım.

Bu oda gerçekten tecrit odam değildi. Bir süre rüyamın devam ettiğini düşünmeye başladım. Sonunda başımı oynattığımda orada iki kadının durup bana baktıklarını fark ettim. Demek delirmeye şimdi başlamıştım.

Ne hissedeceğimi bilemiyordum, cidden. Halüsinasyon görüyordum muhtemelen, ama hayır gerçekti. Bir saniye, gerçek olduğunu nerde bilecektim ki?

Bir an panikle hızlı hızlı nefes almaya başlamıştım. Ne yapacağımı bilemez hâlde olan bakışlarımla bir tavana, bir o kadınlara bakıyordum.

"Bayım, sakin olun. Artık özgürsünüz."

Bu cümlenin ağırlığını anlatamam size. Dört ay, delirmek üzereydim, belki de delirmiştim, ve şimdi özgür müydüm? Bu kadar mıydı?

Dört ay. Ağızdan ne kadar kolay çıkıyor öyle değil mi? Sadece iki kelime! Dört ay. Ama bu kadar kolay değildi ki! Lanet olsun işte kolay değildi, kesinlikle!

Bir süre her şeye anlam verebilmek için o şekilde beklemiştim. Sonra ise yattığım pozisyondan kalkıp oturmaya çalışmıştım. Ama karnımdaki keskin acı, acıyla inleyerek tekrar yatmama neden olmuştu.

Kadınlardan biri, "Eğer birkaç dakika dinlerseniz, her şeyi açıklayayım."

Sonra ise yanımdaki sandalyeye oturup konuşmaya başlamışlardı. Her şey bana çok fazla geliyordu.

"Ani sinir krizi geçirirken odanızın penceresini kırdınız. Ve bir şekilde karnınıza saplandı. O kadar. Merak etmeyin, onlara haber vermeyeceğiz iyileştiğinizde. Bu nedenle artık serbestsiniz.", iç çekti ve tekrar konuşmaya başladı, "Gayet normal bir durum merak etmeyin, orada delirmemeniz elde değildi zaten."

Hazmetmeye çalışıyordum, imkansız gibiydi her şey.

Gözlerimden yaşların aktığını hissettim.

"Ve merak etmeyin tek değilsiniz", diyerek yan yatağımı gösterdi.

Başımı o tarafa çevirdiğimde az kalsın mutluluktan ölecektim. Bu, bu benim sorgulardaki gizli arkadaşımdı, bu Jisung'tu.

İşaret dilinde hızlıca, 'sen iyi misin?', demiştim.

Kendimi düşünmüyordum artık. Tek dileğim onun iyi olmasıydı artık.

O ise işaret dilinde değil de, sesiyle cevap verdi. "Ben iyiyim, ama bilemiyorum sen iyi misin?"

Sesi adeta bir melek gibiydi. İlk kez sesini duymuştum, kelepçe takılırken çıkardığı acı hariç bir duygu barındırmayan inlemeleri dışında.

"Bak sana bir şey vereceğim.", diyip yatağının yanındaki çiçeği uzattı koklamam için.
Çiçek de Jisung gibiydi, çok güzeldi.

İşaret dilinde tekrar cevap verdim, 'Çok güzeller. Sen de öyle.'
Saçma bir şekilde iltifat etmiştim, ya da beceriksizce mi demeliydim? Biraz heyecanlanmıştım, o kadar.

"Minho, işaret dili kullanma artık. Konuşabilirsin, değil mi?"

Ağzımı açtığımda hızlıca geri kapadım. Sanki buna iznim yokmuş gibi, konuşursam birisi yumruk atacakmış gibi. Fark ettim de hiçliğimin etkisinden bir süre çıkamayacağım.

Sonra bunu aşmam gerektiğine karar verip tekrar ağzımı açtım, yine kapadım.

"Anlaşıldı, benim burada neden olduğumu merak ediyorsun.", diyip yarım yamalak gülümsedi ve bileğini gösterdi, "Belli zaten."

Bir anda ağzımı açıp kısık bir ses tonunda, "Neden?" dedim.

"O odadan, ah o odadan kurtulma şansın olsaydı, hem de sonsuza dek. Sen de isterdin değil mi?", bir iç çekip sanki bu konunun üstünde fazlaca durmak istemezmiş gibi hızlıca konuyu değiştirdi. "Sen niye buradasın ki?"

"Duydun ya hemşireler anlatırken."

"Biliyorum, konu açmaya çalışıyorum."

Jisung başını kaldırıp bana baktı. Gülümsedi.

"Demek özgürüz ha? Cidden inanılmaz gibi geliyor, değil mi Minho?"

Cevap vermeden yavaşça baş salladım, bence bunlar gerçek değildi, sadece rüyaydı. Jisung da rüyaydı.

"Seni konuşturmaya çalışıyorum, hatırlıyorsun değil mi? Ben hastaneye ilk geldiğimde yarım yamalak konuşabiliyordum. Umarım sen iyisindir."

"İyiyim.", diyip zoraki bir gülümsemeyle yüzümü süsledim. Şuan gülümsemek istemiyordum, şuan bu rüyanın ebediyen sürmesini istiyordum. Birkaç kez kendimi cımakladım, ama hayır.

Jisung ile fazlasıyla samimiydik şuan. Sanki dört yıllık arkadaşımmış gibiydi. Gerçi en zor zamanlarımızda tanışmış ve birbirimize en büyük desteği vermiştik, ancak yine de garibime gidiyordu.

Bana bakıp gülümsedi, ben de ona gülümsedim.

hanareru, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin