Jisung'tan....
Flashback)
Haftalardır sorgularda neler söyleyeceğimi düşündüm, ve şimdi de berbat ediyorum. Hep de öyle yapardım ki zaten, her şeyi berbat ederdim. Bu benim alnımda yazılıydı sanki, kurtulamayacağım arsız kaderim gibiydi.
Her şey kötüye ve bir belirsizliğe doğru yol alıyor ve ben de bu yolda kayboldum.
Gün geçtikçe kahroluyorum ve bunu sadece ben görüyorum.
Emin olun benim açımdan hayat zor, çok zor. Üç kez intiharı denemiş biri olmak zorluyor insanı.
Dedim ki tam psikolojim düzeldi, beni buraya aldılar. Burada öleceğim! Umarım.
Görevli sert botlarıyla gelip kapıyı çalmadan bir anda içeriye girdi. Beni kolumdan tutup kelelçeleri de sertçe taktı.
Her şey fazla hızlı gidiyordu, sanki bilincim gidip geliyormuş gibiydi. Sanki birisi beni açıp kapatıyormuş gibi, daha olayları bile kavrayamıyordum.Sonra ben daha olayları mantık sırasına oturtamadan sorgu odasının bekleme odasına geldik. Benim sorgum daha başlamadığı için Minho da hâliyle şimdi yoktu.
Bir süre sonra normal olarak ayakta durmaktan yorulmuştum, kurdukları her plan tıkırında işliyordu. Ama hesaplayamadıkları bir şey vardı.
Duvardaki askılıklara asılı olan bir montta küçük bir kutu vardı. Bunu görmemle, içimin kıpırdanması bir olmuştu. Hem merak hem korku, ama merak daha ağır basıyordu kesinlikle.
Kimse fark etmeden gidip elim kadar olan ve pek de kalın olmayan minik kutuyu aldım ve kemerimi gevşettim. Kutuyu kemerimin arasına sokunca derin bir rahatlık hissetmiştim kendimde. Belki de kurtuluşumun anahtarı falandı, ya da sadece şeker.
Her şey iyiye gidiyordu. Sorgum her şeyi beter edene kadar. O kadar kötü geçmişti ki. Söyleyemem gereken her şeyi, ama her şeyi söyleyip kendimi daha da fazla batırmıştım. Çıktığımda ise beynimden vurulmuşa dönmüştüm.
Mahvetmek bu kadar mı kolaydı? Hem benim verebileceğim tüm bilgileri alırlarsa ben de işe yaramaz olacaktım tekrardan. Muhtemelen ya Auschwitz'e ya da başka bir toplama kampına göndereceklerdi.
Ben sorgudan çıktığımda Minho da oradaydı ama şuan bu bir şey değiştirmezdi.
O beni gördüğünde heyecandan gözleri parlamıştı, ben ise sadece yorgun ve yıpranmıştım. Tükenmiştim.
Bir süre 'Dayanamıyorum.' ve benzeri şeyleri Minho'ya söyledikten sonra cevap vermemeye başlamıştı. Ama ne diyeceğini bilememesinden kaynaklıydı. Suçlamıyorum onu.
Ama ilk başta sorduğu soruyla beynimin gidip geldiğini hissetmiştim. Ellerimin çok titrediğini, iyi olup olmadığımı sormuştu. Bilmem iyi miyim?
Bu sefer Minho sorguya erken girmişti, beni de odama erken götürmüşlerdi. Aslında bu sorgu alanından bir bakıma keyif alıyordum; sorgu hakimi ile iletişim kuruyorduk sonuçta pek hoş olmasa da, ya da burası odamdan farklı bir mekandı ve bu benim için çok önemliydi her açıdan. Ha bir de Minho vardı.
Her şeyi fazla hızlı yaşıyorum. Aslında bunun nedenini de pek anlayamadım. Hâlâ rüyada gibiydim ya da bilincim tam açık değildi. Çünkü inanın nereye götürüldüğümü bile kavrayamıyorum.
Sonunda odamda görevli beni terk edip memnun bir şekilde gitti. Odamda ben vardım, bir de kutu.
Hızlıca yatağıma uzanıp kemerimi çıkardım, böylece kutuyu hızla elime alıp bakışmaya başladım. İçinde ne olabilirdi? Kendi sınırlarımı zorlamak istermişcesine zevkle kutuyu ellerimin arasında sıkıyordum ve arsızca bakışlarıma maruz bırakıyordum. Ayrıca kendimi bu şekilde sabırsızlandırmak fazlasıyla zevk vericiydi.
Karton kutunun her milimetresini belki onlarca kez baktım ama zaman geçirmek için yeterli olmadığını fark ettim. Belki de sadece bir şekerdi?
Bir yandan kutuyu açmak için kıvranıyor, bir yandan da bu zevkin ebediyen devam etmesini istiyordum. Kendi kendime işkence yapıyordum, ama zevkliydi.
Çoğunlukla fiziksel acı çekmekten hoşlanırdım. Şuan kendime yaptığım, bu kategoride olmasa da bana tattırdığı bu duygudan gerektiğinden fazla hoşlanmıştım.
'Bu kadarı yeter, aç şu kutuyu artık Jisung.', şeklinde bir cümleyi sürekli kendi içimde tekrar ediyordum ama faydası yoktu. Öylece geçen bu sürenin ardından kutunun içinde ne olabileceğimi tahmin etmeye çalıştım.
Kutuyu açmadan önce olabildiğince fazla vakit geçirip kendimi bu yöntemle cezalandırmak istiyordum. Fazlasıyla zevkli bir cezaydı, ama olsun.
Acıdan zevk alıyordum.
Bu şekilde ne kadar vakit harcadığımı bilmiyorum ama sonunda kendimi hazır hissettiğimde gözlerimi kapadım ve kutuyu iki ya da dört dakika sürecek bir şekilde yavaşça açtım.
Ama gözlerim kapalıydı, ve öyle kalmasını istiyordum.
Sonunda nefes alış verişlerimi kontrol altına alabildiğimde ellerimle kutunun içini keşfe çıkmıştım. Başta içerisindekine değil de sadece karton kutunun dokusu ile oyalandım. Normal bir kartondu gerçi, ama zaman öldürerek kendimi oyalamak için bir bahane yerine geçiyordu sonuçta.
Belki de ben bu şekilde devam ederken saatler akıp gitmişti ellerimin arasından, pek de önemli değildi.
Gözlerim kapalı bir biçimde ellerimle keşfetmeye devam ettim. İnanılmaz zevk alıyordum.
Sonunda elimden bir şey aktığını hissetmemle birlikte gözlerimi açtım, bu kandı. Ve evet, kutunun içindeki bir bıçaktı. Tesadüf, tesadüf, tesadüf, tesadüf.
Acaba bu ufaklıkla ne yapsam ki şimdi?
Nota falan gerek yoktu, sadece işimi göreyim yeterdi. Yeterince yaşadım bence bu hayatı, her anıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanareru, minsung
Fanfiction"Bir bardak daha votka içsem de öleceğim, bir bardak az içsem de öleceğim, hiç içmesem de öleceğim." Bir oda düşünün, oyalanabileceğiniz tek bir şey bile yok, ve orada uzun bir zaman geçiriyorsunuz. Evet, bir tür psikolojik işkence. ,,,,29/11/2023...