Minho'dan....
Beynimi parçalıyor, dayanamıyorum. Bu hiçlikte mahsur kaldım ve çıkış yolu görünmüyor, ki yok. Her gün aynı masa, sandalye ve aynı pencere parmaklıkları.
Cidden tükenmiştim.
Ve bir anda görevli alıp beni sorguya götürüyor.
Görevlinin giydiği kaba botlar her adımında yerleri dövüyor, ve sert bir ses çıkartıyordu. Ben ise yanında masum kedi gibi gidiyordum. Elime takılı kelepçelerden çok rahatsız olmuştum açıkçası, ama şu an itiraz edebilecek konumda değildim.
Dediğim gibi aradan on dört gün geçmiş, ve sorgular başlamıştı.
Gece ya da gündüz, öğlen ya da sabaha karşı, yeni uyanmışken ya da yeni uyumuşken.... Bizi sorguya çağırıyorlardı. Ve dediğim gibi zamanı hiç belli olmuyordu.Kelepçelerin de elimde sert bir iz bıraktığı kesindi artık.
Sonunda sorgu odasına geldiğimizde yine onu görmüştüm, Han Jisung'u. Korkmuş gözlerle yere bakıyordu. Sorgusu pek iyi geçmemişti anlaşılan.
Benim sorgu zamanım, onun sorgusunun bitiş zamanına denk geliyor demekti bu. Çünkü bir sırayla çağırıyorlardı.
Beni fark ettiğinde ne hissedeceğini bilememiş gibiydi. Sevinsek de birbirimize bakışmaktan başka bir şey yapamayacaktık çünkü.
Benim ise aklıma işaret dili geldi, bilip bilmediği hakkında bir fikrim olmasa da şansımı denemeliydim. Hem bu alanda mahkumların kelepçelerini çıkartıyorlardı. Hızlıca işaret dilinde 'Merhaba' dedim. Çünkü sesli bir şey dersem fark edilirdim. Ancak görevli bunu da fark etmiş, yüzüme güzelce bir yumruk indirmiş ve gitmişti.
O ise bana 'İyi misin?' demişti işaret dilinde. Sonrasında ise görevli, onu kolundan hızlı ve sertçe tutarak onu sürükleyerek yürütmeye başlamıştı. Öyle sertçe tutmuştu ki onun kolunu, tuttuğu an Jisung'un ağzından sadece saf acı dolu bir inleme çıkmıştı.
Ama giderken bile gözlerime bakıyordu. Bu çok içime oturmuştu. Ben de onun gözlerinin arasında kaybolmak istemiştim.
Ben de ona bakakalmıştım. Uzun süre sonra bir insan görmemden mi kaynaklıydı acaba? Yoksa o başka mıydı?
Sonra bir isim seslenildi ve tekrar döndüler. Muhtemelen görevlisinin ismiydi çünkü görevli tekrar sorgu hakiminin yanına gitmişti, arkasından benimki de gitmişti.
Çok nadir olabilecek bir an olacaktı bu. Normalde hayatta iki mahkumu yalnız bırakmazlardı. E ne yapalım artık keyfini çıkartacaktık.
'Daha burada mısın? Ben bir saate sorguya gireceğim sanırım'
'Bilemiyorum ama fazlasıyla korkuyorum'
'Hepimiz'
'Sorguda ne söylemem gerektiğini bile bilemiyorum. Bir çıkmazdayım sanki'
Sonra ikimizin de görevlileri gelmişti ve beni içeriye girdirmiş, onu da kendi cehennemine doğru sürüklemeye başlamıştı. Sonra da gözden kaybolmuşlardı.
Kelepçesinden keskin bir metal sesi gelmişti, her ne olduğunu anlayamasam da benim bile canım acımıştı.
Her sorgu öncesi en az bir saat bekletiliyorduk.
Aslında eğer her sorgu öncesi böyle iletişim kursak, sorun olur muydu?
Sadece küçük bir göz teması bile beni dört gün psikolojik olarak ayakta tutabilirdi. O kadar çökmüş durumdaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanareru, minsung
Fiksi Penggemar"Bir bardak daha votka içsem de öleceğim, bir bardak az içsem de öleceğim, hiç içmesem de öleceğim." Bir oda düşünün, oyalanabileceğiniz tek bir şey bile yok, ve orada uzun bir zaman geçiriyorsunuz. Evet, bir tür psikolojik işkence. ,,,,29/11/2023...