Sanırım cevabım hazırdı. "Jimin ben-" sözümü bir anda kesti. Alnına vurdu. "Salak kafam." Ona öylece bakıyordum. "Ne?"
"Özür dilerim. Benim hatam. Demek istediğim aslında benimle yemeğe çıkar mısın?" Yüzümü ekşiltip ona baktım. Sinirlenmiştim. Avcumu sıktım. Ama ona belli etmiyordum.
"Bak akşam bir görüşmem var. Lee So-Man Bey ile. Belki hatırlarsın hani lise zamanında bir çocuk vardı kıvırcık, uzun boylu hatta gamzesi vardı."
"Chanyeol mu!?" Verdiğim cevapla göz devirdi. "Hemen de bildin. Heh işte onun babası."
"Nasıl bilmeyeyim! O lisede en yakın arkadaşlarımdan biriydi." İfadesizce kaşlarını kaldırdı. "Her neyse. Ve eşi de gelecek. Onlar bizim dost şirketimiz. İyi anlaşırsak bizimle işi sağlayacaklar. Büyük kâr edeceğiz." Kafamla onu onayladım. "Anladım. Güzel. Peki ben neden seninle gelmem gerekiyor ki." Birkaç saniye bekledi. Gözlerini kaçırdı."Şöyle ki. Telefonda Bay Lee ile konuşuyorduk. Bana şirketimiz ile ilgili güzel şeyler söyledi. Sıcak, aile şirketlerini samimi ve hoş buluyormuş. Sonra bana bir ilişkim olup olmadığını sordu. Bende hiç düşünmeden 'var' dedim. Çok mutlu oldu. Ve bana yemek teklifinde bulundu. Nişanlımını da getirmemi istedi." Dudağını ısırdı.
Gözlerimi sonuna kadar açtım. "Ne!? Bir de nişanlı olduğunu mu söyledin! Jimin deli misin!? Bu yalanın altından nasıl çıkacaksın?"
Biraz endişeli haline girdi. "Ya oldu işte bir şekilde. Bende bilmiyorum bu işten nasıl çıkacağımı. Aklıma da ilk sen geldin. Belki bana yardım edersin. Hem şirketimiz için."
"Oh valla Jimin. Yalanı at. Sonra bana gelip ikna etmek için şirketi kullan. Kabul etmiyorum."Jimin ellerimi tuttu. Bir ona bir de ellerimize baktım. "Nolur Rosé nolur. Çaresizim. Sadece bir günlük." Bana yalvarıyordu bildiğin. Ellerimi ondan kurtardım. "Jimin kafayı mı yedin? Napıyorsun? Hem dediğim gibi kabul etmiyorum. Katiyen olmaz."
Geri çekildi. Yüzüne ciddiyet sardı. "Pekala Rosé. Şuan bende cevabını kabul etmiyorum. Akşam 6'ya kadar vaktin var. Cevabını bekliyor olacağım. Cevap vermezsen ya da reddedersen bende başkasını bulurum." Düşündü biraz. "Mesela Seulgi. Eminim reddetmeyecektir." Arkasına döndü ve dışarı çıktı.
Tepem atmıştı. Bu birkaç dakikada olanlar da neydi? Bütün duyguları bir anda yaşamıştım. Hem en son dediğine takılmıştım. Ben kabul etmesem Seulgi ile mi nişanlı rolü yapacaktı?
--------------------
"Başka bir şey var mı?"
"Hayır efendim yok. Bugünlük işiniz bu kadar."
"Tamamdır Yuna çıkabilirsin." Yuna odadan çıktıktan sonra kollarımı açıp gerindim. Eşyalarımı toplayıp odadan çıktım.Koridorda Seulgi ile karşılaştım. İstemsizce onu baştan aşağıya süzdüm. Bugün şık görünüyordu. Altında mini bir etek vardı. Üstünde straplez bir bluz vardı. Ona hala bakarken beni farketti. Yüzünde ilk şaşkınlık oluşmuşken ifadesini değiştirip gülümsedi. Yanıma geldi. Yüzündeki yalancı tebessümle benle konuştu. "Merhaba Roseanne." Kaşlarımı çattım. Bu ne şimdi? "Roseanne derken?"
"Evet Roseanne?" Öksürdüm. Tanışıyor olabilirdik ama arkadaş değildik. Bana böyle hitap edemezdi.Sesimi hafifçe sertleştirdim. "Konuşmalarına dikkat et. Ben senin patronunun ortağıyım. Bu şirketin sahibi. Diğer çalışanlar nasılsa sende osun."
Göz devirip kollarını göğsünde birleştirdi. "Ay Roseanne. Ne bu patron tavırları. Unuttun galiba lisedeki hallerini. Çekingen, pasaklı bir kızdın. Belli ki benim sana karşı tavırlarım seni böyle kinlendirmiş. Ne kadar zoruna gittiyse artık."
Avcumu sıktım. Kendini hala ne zannediyordu. Göğsündeki kollarını bir çırpıda indirdim. Şaşırmıştı. İşaret parmağımı göz hizasına çıkardım. "Bana bak. Bu tavırların seni bu şirkette fazla tutmaz. Kendine gel. Hem o lisedeki yaptıklarınla hala övünüyorsan yazık sana. Asıl zavallı olan sendin. Bana yaptığın zorbalıklar beni incetemedi. Aksine senin haline üzülüyordum. Gerçekleri gördüğün halde Jimin ile beni çekemedin."
Gözleri ateşe bürünmüştü. Öldürecek gibi bakıyordu. "Kendini kandırmaya devam et Roseanne. O benimdi zaten. Sen onun için hep küçük kız kardeştin. Hayal dünyandan çık. Hala daha öylesindir." Konuşmasını bitirip yürümeye başladı.
Şuan sinirden köpürüyordum. Benimle hala nasıl böyle konuşabiliyordu? İnsan hiç mi değişmezdi!
--------------------
Jimin'den
Bir saat önce eve gelmiştim. Yatağımda oturmuş kara kara düşünüyordum. Kapım çaldı. "Gir." İçeri Taehyung girdi. "Abi?" Yanıma geldi. Yüzü buruştu. "Sen iyi misin? Bacağın traktör motoru gibi sallanıyor." Bacağıma baktım. Elimle durdurdum. Kafamı Taehyung'a çevirdim. "Noldu?"
"Yemek yiyeceğiz. Haber edeyim dedim." Ayağa kalktım. Kenarda duran kravatımı bağlamaya başladım. "İş görüşmem var. Yemeği dışarıda yiyeceğim. Size afiyet olsun." Beni onaylayıp çıktı.Aynanın karşısına geçtim. İyi görünüyordum.
Kolumdaki saate baktım. Saat 6'ya geliyordu. Hala ondan haber yoktu. Gerçekten gelmeyecek miydi? Telefonu elime aldım. Ne arama ne de mesaj vardı. Belliydi gelmeyecekti.Büyük hayal kırıklığıyla telefon rehberinden Seulgi'yi aradım. Numarasını bulunca tam basacaktım ki bildirim geldi.
Rosé
Yarım saate kapının önünde ol.Gözlerimi heyecanla açtım. Kabul etmişti. Direk tıkladım ve cevap yazdım. Telefonu bir kenara bırakıp aynada kendime daha özenle bakmaya başladım.
Rosé'den
Bunu yapabilirdim. Normalde Jimin'i zor durumda bırakmamak için gitmeyi düşünüyordum. Fakat Seulgi'yle nişanlı rolü yapma düşüncesi ve bugünkü beni kışkırtması beni sinirlendirmişti. Ve düşüncemi netleştirmişti.--------------------
Jimin'den aramanın gelmesiyle çantamı ve kabanımı alıp çıktım. Arabasına yaslanmış beni bekliyordu. Ona doğru yürürken onu baştan aşağıya süzmeye başladım. İyi görünüyordu. O da aynı şekilde bana bakmıştı.
Önünde durdum. Bir anda elimi alıp minik bir öpücük kondurdu. "Çok güzel olmuşsunuz Rosé hanım." Şaşırmıştım. Elimi yavaşça çektim. Kızarmış mıydım ne?
"Teşekkür ederim Jimin." Ona zıt olarak duygusuz şekilde söylemiştim.Kapımı açtı, içeri geçtim. Önden dolaşarak o da yerini aldı. Arabayı çalıştırıp gideceğimiz restauranta sürdü.
Bir saat sonra bir yerde durmuştu. Etrafa baktım. Restaurant falan yoktu. Jimin'e döndüm. "Neden limana geldik? Bay ve bayan Lee ile buluşmayacak mıydık?"
Jimin bir şey demeden arabadan inip kapımı açtı. Beni cevapsız bırakması biraz sinirlendirmişti.
Karşısında durdum. Kapıyı kapatıp yürümeye yeltendi. Arkasından gelmediğimi görünce durdu. "Rosé e hadi."
"Jimin ne yapmaya çalışıyorsun? Bizim burada ne işimiz var?"
"Onlarla burada buluşacağız çünkü. Dedim ya sana. Hadi hadi çok bekletmeden girelim."Yüzümü ekşilttim. Ne zaman demişti ki? Yoksa beni oyuna mı getiriyordu? Yoksa öyle bir yemek yok muydu? Kuşkulu bakışlarla arkasından ilerledim.