Babam yaklaştı yanıma "Nasıldı yolculuk? Çok sıkıldın mı?" Sıra sıra sorular sormaya başlamıştı şimdiden, bagajdan bavullarımı alırken sormaya devam ediyordu.
Elinden çantamı alırken cevap verdim "önce bir yere gidip otursak olmaz mı? Araba beni çok yordu" gülümsedi ve başını salladı. "Çok beğeneceğin bir kafe biliyorum üstelik eve de yakın" ilgimi çekmişti babam böyle diyorsa seveceğimi biliyordur. Arabanın yanına gelmiştik "İçeri atla bagajı doldurup geliyorum" bende kafa salladım bizde genetikti sanırım kafa sallamak.
Ailemle aram kötü değildi. Sadece çok baskıcı ve sıkıydılar. 2 yıl önce buraya bu şehire taşınma kararı aldıklarında onlara itiraz etmiştim burası babamın memleketiydi. Burada daha önce de yaşamıştım 2yıl benim için ölüm gibiydi.Olduğum yeri bırakmak zordu. Arkadaşlarımı ortamımı ve okulumu değiştirmek istemiyordum. Ne yazıkki baya kavga etmemiz gerekti. Babam sonunda 'kal o zaman ama sakın yardım isteme!' Dediğinde kazandığımı anlamıştım ama istediğim kazanma şekli bu değildi. Ben özgür olmak stiyordum artık birilerini herhangi bir şey için ikna etmekle uğraşmak değil. Yine de tamam dedim ve elimden geleni yaptım çalıştım o sırada okulu bitirdim. Güzel bir otelde mutfaktaydım. Kimseden de yardım istemedim.
Ta ki 1 hafta önce annem arayıp buraya gelmeni istiyoruz diyene kadar. Bu gidiş kısa olacaktı sadece ziyaretti en fazla 2-3 ay. Ve ya daha fazla ama eninde sonunda olduğum yere dönecektim hiç bir şey buna engel olamazdı.
Arabada giderken düşündüklerim sadece bunlardı. Radyoda ezhel çalmaya başlayınca bi anda keyfim yerine gelmişti. Babam bunu görünce gülümsedi "hala seviyorsun şu adamı" dedi. "Elbette" dedim. Babam ezhelden nefret ederdi hiç anlamadım sebebini.
Yaklaşık 9-10dk sonra kafeye gelmiştik hoş gözüküyordu dışarıdan. Babam arabanın el firenini çekip geldik dedi.
Arabadan inerken hala kafeye bakıyordum tuaf bir enerjisi vardı. Babam ilerleyip kapıyı açtı geçmem için. Burnuma gelen ilk şey vanilya okusuydu. Etrafı incelerken bir masa seçmişti bile babam. Otururken hala etrafa bakıyordum
Kafa çok sade tarzdaydı abartılı ve ya boğuk değildi. Genel olarak beyaz ve ahşap tarzdaydı masaların kimisi duvara kimisi ortaya koyulmuştu ve dükkanın ortasında bar kısmı vardı aslında fazla doluydu ama bi o kadar da boş bir yerleştirilmesi vardı. Hoştu.
Babam elini masanın üstündeki ellerime koyup dikkatimi kendine çekti "Neler yaptın biz yokken? Zorlandın mı?" Yine sorular soracaktı anlaşılan ama hiç konuşmak istemiyordum. O günkü tavırları hala gözümün önündeydi. Ellerimi yavaşça kendime çektim ve kurtardım "sipariş verelim" dedim. O da konuşmak istemediğimi anladı.
Babam birini çağırmadan yanımıza garson zaten gelmişti "Ne istemiştiniz?" Onun sesi ile geldiğini fark etmiştim ona dönmeden babamı bekledim her ne kadar öfkeli de olsam saygımdan ödün veremezdim o benim babamdı.
"Çay sadece" dedi babam. garsona dönüp cevap verdim "Latte alabilir miyim?" Yeşil gözlü çocuk gülümsedi "tabi. Hemen getiriyorum" dedi ve gitti. Tuaftı. Babama dönmeden sadece giderken arkasından baktım. Neden bilmiyorum dikkatimi çekmişti. Babam yanlış anlamadan ona döndüm "orda bir şey yapmadım bıraktığın gibi herşey okulu bitirdim ve çalışmaya başladım" dedim. Şaşırmış gibi duruyordu. Elbette öyle olacak onlar olmasa hiç bir şey yapamayacağımı düşünüyorlar sonuçta. "İdare edebilmene sevindim. Annen çok üzüldü seni düşünmediği 1 dakikası olmadı" dedi. Çok da umrumdaydı.
Cevap verecekken siparişler geldi. Yeşilli çocuk latteyi bırakınca teşekkür etmeyi ihmal etmedim.
"Doğrudur." Dedim babama. sadece kavga etmek istemiyordum. Babam her zaman beni annemden daha iyi anlamıştı ama annemden de her zaman etkileniyordu kavgalarımız hep bu yüzdendi. Annem fazla endişeliydi. Ama bi yerden sonra insan artık yeter diyordu kalma nedenimde buydu.Latteden bir yudum daha alırken babam "nasıl beğendin mi?" Diye sordu. Babam önceden bu kadar soru sormazdı hatta konuşmazdı bile değişmişti. Ya da özlemiş.
Kafamı salladım "evet diğer içtiklerimden çok farklı" dedim. Gerçekten de öyleydi.
O çayını ben de lattemi içmeye devam ettim. Daha fazla konuşmadık ilk günden beni sık boğaz etmek istememiş olmalı. En iyisi de bu zaten sessizlik. Latte bitmeye yakın babamın çayını bitirdiğini fark ettim "bitireyim kalkalım" dedim oyalanmanın mantığı yoktu bi an önce yüzleşmem lazımdı annemle.
Babam kalkıp barın kasa bölümüne gitti latte bardağını masaya bırakıp kalkarken yeşil gözlü çocuğun da bu tarafa geldiğini gördüm hala içimde o his vardı. Hisler benim için önemlidir. Her zaman hislerime güvenir onlarla hareket ederdim.
O kalktığım masaya gekirken bende kapıya ulaşmıştım hemen çıkıp arabaya ilerledim. Ocak ayıydı ve hava gayet soğuktu fazla değildi ama hissediliyordu 'umarım hasta olmam' diye geçirdim içimden. Hiç bir zaman kolay hasta olan biri değildim ama psikolojim zayıfken de çok çabuk hasta olurdum ve burdaki zamanımın pisikolojimi mafedeceği belliydi.
Arabanın kolunu tutup açtım ve içeriye geçtim babam da 2dk sonra yerine oturdu anahtarı koyup arabayı çalıştırırken dükkana bakma isteği duydum ve garsonun da bana baktığını gördüm. Bu cidden garipti. Genel olarak insanlarla göz göze gelirdim bazen bakışırdık ama bu öyle değildi.
Buna çok kafa yormak istemiyorum düşünmem gereken bir 'anne' problemim vardı. Ve ben gittikçe yaklaşıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yazık
Non-FictionYaşadıklarımız için diyebileceğim tek bir şey vardı, Yazık. Ne sen anlardın dediklerimi Ne de bende anlatacak güç vardı Yazık oldu Ona hiç olunamayacağı notlar yazdım hiç birini okuyamadın. bu hikaye nasıl biteceğini hiç bir zaman öğrenemeyeceğim...