Evde sinir bozucu bir sessizlik var. Kevser karşımda oturuyor ve benim dışımdaki her şeyle çok ilgili. İçindeki pişmanlığı görebiliyorum. Ve bu benim için yeterli. Boğazını temizleyip konuştu en sonunda
"Efil, ben gerçekten öyle demek-"
"Biliyorum be salak! Zaten kızmadım. Sadece azıcık," elimle azıcık işareti yaptım"kırılmış olabilirim. Kevser, biliyorum o çocuğa deli gibi aşıksın. Ve yine biliyorum ki ondan vazgeçemezsin. Ama ne olur o götoşun aramıza girmesine izin verme olur mu? Çünkü ben o mal yüzünden seni kaybetmek istemiyorum. Sen benim en yakınlarımdansın. Valla parçalarım ben o malı ya!" diyip Kevser'e sarıldım. O da rahatlamış bi şekilde bana sardı kollarını.
Korku filmi izlemistik. Ve cidden şuan 3.5 atıyorduk diyebilirim. Yahu insan neden korku filmi yapar ki? Biliyorsun kardeşim, korkuyoruz işte! Ders çalışmamız gerekiyordu daha. Ve biz mal gibi odadan çıkmaya korkuyorduk. Hani zekamıza bir alkış? Tam ben cesaretimi toplayıp çıkıyordum ki, aşağı kattan sesler gelmeye başladı. Sesler dediysem kapı çalıyordu yani. Annemler olsa kapıyı çalmazlardı. Anahtarları vardı. Kevser bana bakıp kaşlarını kaldırınca bende omuz silkip bilmediğimi belirttim.
Sonra ikimiz de elimize mutfaktan birer tava alıp kapıya yöneldik. Acaba hangi dengesiz gece 2'de kapımızı çalıyordu? Elimizdeki tavaları daha sıkı kavrayıp kapıya gittik.
"Kim o?" diye seslendim kapının ardındakine.
"Benim" diye bir cevap gelince oturup ağlamak istedim. Ve sakin olmaya çalışarak
"Kardeşim bir ben var bende benden içeru falan mı demeye çalışıyorsun? Ya hu nasıl bir beyinsiz tanımadığı birinin evine gelip kim o sorusuna benim diye cevap verir?!"
"Tanınadığım birinin evinde değilim. Ve şu kapıyı aç artık dışarıda olan benim ve donuyorum."
"Lan delirtme beni sen kimsin?!"
"Ben Fikri Dumanlı'ın oğluyum. Şimdi şu kapıyı açar mısın?" Durdum,algıladım,ve çok büyük bir kahkaha attım. Gerçekten çok büyük. Duramıyordum. Şuan sinir krizimsi birşey geçiriyordum. Babamın bir oğlu vardı. Kapımın önündeki şahıs benim babamın oğlu olduğunu iddia ediyordu. Öldürüm lan ben bunu!
Hırsla kapıyı açtım ve elimdeki tavayı kapıdakine vurmak için kaldırdım. Oysa kapının önünde annem de vardı. Babam yeni arabadan iniyordu. Ve annem çocuğa gülümseyerek sıkıca sarıldı. Babam da çocuğu görüp bir anlık şaşkınlığı atlattıktan sonra sıkıca sarıldı. Ve ben bu çocuğun benim kardeşim yada abim olduğunu farkettim. Bu farkındalıkla ayaklarımdaki güç kesildi ve ben kendimi kaybetmeden önce sadece Kevser'in Efil diye bağırmasını duydum.
///////////////////
"Efil! Hadi bebeğim aç gözünü." diyen annemin sesini duyduğumda gözümü açıp etrafıma alık alık bakmaya başladım. Salondaki koltukta yatıyordum. Annem babam Kevser ve adını bilmediğim çocuk başımda bekliyordu. Sesimi çıkarmadan ayağa kalktım. Biraz başım dönse de dengemi sağlayıp mutfağa gittim. Elime sağlam bir tava aldıktan sonra tekrar salona dönüm omuzlarına kadar geldiğim çocuğun karşısına geçip sakin bir şekilde "Ben sana kim o dediğimde sen benim demiştin değil mi?" diye sordum. Çocuk kaşlarını çatıp evet diye mırıldandı. Ben de olağan bir ifadeyle elimdeki tavayı kaldırıp çocuğun kafasına geçirdim.
"İyi. Bundan sonra kim olduğunu söylersin." diyip cool bi. şekilde tavayı mutfağa götürüp odama kaçtım. Çünkü çocuk olayı algıladığında beni öldürecekti. Nerden mi anladım? İçgüdü diyelim biz ona.
Başımı aniden kaldırdım yastıktan. Bu çocuk... Tuğra olamazdı değil mi? Yani... Tuğra, ola-ya-ama o-şimdi. Allah benim cezamı versin ya! Yahu bir insan ikizini nasıl tanıyamaz? Hızla yataktan fırladım. Eğer bu çocuk Tuğra'ysa ki öyle, önce onu tanımadığım için, sonra da kafasına tavayla vurduğun için beni öldürecekti. Sessizce yanımdaki odaya girdim. Tam tahmin ettiğim gibi Tuğra buradaydı. Sessizce yanina gittim ve yüzüne özlemle baktım.
"Ne var Efil! Başka bir tava mı geçirmeye geldin başıma? Yoksa kim olduğumu öğrenmeye mi?" diye sordu gözleri hala kapalıyken.
"Tuğra, ben..." diye mırıldandım ama o benim lafımı yarıda kesip bağırmaya başladı.
"Sen ne Efil?! Kızım beni tanımadın lan! İkizini. Ben diyorum ki kardeşim beni özlemiştir. Süpriz yapayım. Ama bi bakıyorum karde-" birden ağzımdan kaçan hıçkırıkla durdu. Yatakta oturur pozisyona gelip beni de kucağına çekti. Omuzlarım sarsılarak ağlıyordum şimdi. Arada özür dilerim diye mırıldanıyordum. O da sessizce saçlarımı okşuyordu. Biliyorum yaptığım öküzlüktü. Ve çok pişmandım. Ama o bana bağırdığında yıkılmıştım.
"Tamam güzelim geçti. Şsh... Sakin ol. Ve ağlama üstüme sümüğün aktı. Pasaklı." dedi saçlarımı okşamaya devam ederken.
Sonunda ağlamam yerini sessiz iç çekişlere bıraktığında kafamı kaldırıp alınlarımızı birbirine yasladı. "Özledim seni." dedi gülümseyerek.
"Ben de,"diye mırıldandım vedevam ettim."Tavayla vurmamın sebebi benim demen değildi. Ben... Seni çok özledim ama... Kapıdayken Fikri Dumanlı'ın oğluyum dedin ya, ben biri benimle alay ediyo sandım. Seni tanıyamadım çünkü yüzüne bakmadım. Çünkü senin gelmiş olmana ihtimal vermedim. Senin oraya alışıp beni unuttuğunu düşünmüştüm. Beni artık sev-"
"Sen benim ikizimsin Efil. Senin yerin hep kalbim güzelim. Seni oradan kimse alamaz. Tamam mı? Hadi in artık üstümden şişko. İyice kilo almışsın sen."
"Ya sus be salak! Şişman değilim ben." diyip kucağından kalktım. Ama Tuğra beni yatağa çekti ve kollarının arasına aldı. Kokusunu içime çekerek sıkı sıkı sarıldım gitmesinden korkar gibi. Aylar sonra sessiz ve huzurlu bir uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İREZ
Chick-LitRotasız iki gemi var ortada. Ve birbirine rota olacak iki kişi. Ama daha çok birer kaptana ihtiyacı var iki geminin Hayat denen okyanus ne çıkartırsa çıkartsın karşılarına, birbirlerinin gemilerine KAPTAN olmaya gelen iki yürek var ortada. Bu Efil v...