Okula geldiğimizde direk müdürün odasına çıkıp Tuğra'nın kayıt işlemlerini hallettik. Dönemin sonunda geldiği için burslu okuma şansı yoktu. Ama biliyordum ki öyle bir şansı olsa kesinlikle annemin ve babamın parasını harcamak istemezdi. Zaten bunu sınıfa giderkenki memnuniyetsiz ifadesinden anlayabilirdiniz.
İçeri girdiğimizde en sevmediğim hoca olan coğrafyacı bana suratını buruşturarak ve tek kaşını kaldırarak baktı. meymenetsiz.
"Geç kaldığımız için özür dileriz hocam. Müdürün yanındaydık."
"Sen şuna sevgilimle hasret gideriyordum desene! Edepsiz kız." Hocaya gözlerimi büyülterek baktım. Tam ağzımı açmıştım ki Tuğra araya girdi.
"Sizi ilgilendirmiyor hocam. Ayrıca en azından hasret gidereceği birileri var. Sizse bu tiple..." diyip alayla baktı hocaya. Kadın bir an kızardı, bozardı, morardı ve bizi dersten attı.Şimdiyse Tuğra'yla bahçede oturmuş test çözüyoruz.
"Hep böyle mi bu kadın?" diye sordu başını test kitabından kaldırmadan. Derin bir nefes aldım.
"Sadece o değil ki. Neredeyse tüm hocalar böyleler. Bu da beni her ders sınıftan kovmak için bahane üretiyor. Sanırım burslu olduğum için, bilmiyorum." dedim umutsuz bir sesle.
"Arkadaşların? Onlar da mı böyle davranıyorlar?"
"Aslında pek arkadaşım yok öyle. Yok dediysem yani, var ama iyi gün arkadaşı çoğu. Ama hocalar gibi değiller." Bir şey söylemedi. Ben de sustum ve önümdeki teste odaklandım tekrar.
////////////////////////////////
Coğrafyacıdan sonra fizik hocası geldi derse. Okulun çoğu sevmezdi ama ben çok severdim nedense. Adam ders anlatırken heyecanlanırdı. İnsanlar bunu dalga konusu yaparlardı. Oysa hoca karşısındakine kendi bilgilerini aktarmak için kendini paralardı.En öndeki sırama oturup Tuğra'yı da yanıma çektim. Arka sıraya geçmeye çalışınca kolundan tuttum ve ona yalvararak bakmaya başladım. Gözlerini devirip oturdu yanıma. Fizikçi geldiğinde benden ve zorla kaldırdığım Tuğra'dan başka kimse ayağa kalkmadı. Hoca bana sıcak bir şekilde gülümsedikten sonra Tuğra'ya sen kimsin der gibi baktı. Ama Tuğra hocayla ilgilenmeyi bırakmış olduğundan bu bakışı görmedi. Aziz hoca yoklama almaya başladığında herkes sessizleşti. Listenin sonunda Tuğra vardı. Hoca yoklamayı tamamladıktan sonra Tuğra'ya kendisini tanıtmasını söyledi.
"Tuğra Dumanlı. Amerika'da yaşıyordum. Ailemin yanına döndüm." diyip oturdu. Sınıfın en uyuzlarından olan Semra "Niye geldin ki?" diye sorunca ona dönüp "sana ne?" diye sordum ben de. Kız bana küçümseyen bir bakış atıp "Sana sormadım burslu. Tuğra'cığıma sordum. Çeneni kapatırsan mutlu olurum." Tuğra'cığım dedi değil mi o? Bi saniye kusup geliyorum. Bugün çokça olduğu gibi Tuğra YİNE lafı ağzıma tıkıp "Kardeşimle düzgün konuş!" Diye hırladı. Evet evet cidden hırladı. Ve o an sınıfta bir dedikodu tufanı patlak verdi. İnsanlar Tuğra'ya kardeş olduğumuzu duyunca şok oluyorlardı. Hadi ama! Biz ikiziz adamım!Aziz hoca da şaşırmıştı ama kendini hızla toparlayıp sınıfı susturdu ve ders çalışmamız için serbest bıraktı. Hocadan izin alıp kütüphaneye gittim. Tuğra'ya da sordum ama o istemediğini söyleyip beni geçiştirdi.
Kulaklıklarımı takıp test kitabını açtım. Lys'ye gerçekten az kalmıştı ve ben hala hazır değildim. Lanet.Yaklaşık 3 saattir test çözüyordum ve kimyayı tamamen bitirmiştim. Sınava soru üzerinden çalışmak benim için daha iyiydi. Böylece eksik olduğum konuları tespit etmek kolaydı. Kulaklıklarımı çıkartıp etrafa baktığımda içeride tek kaldığımı farkettim.
"Efil." diye bir ses duyduğumda sıçrayarak arkama döndüm. Ama bu yanlış bir karardı çünkü Onur'la burun buruna gelmiştim. Onunla romatik romantik bakıştık demeyeceğim tabi ki. Onu direk ittirdim ve aramıza mesafe koydum.
"Ne var gene Onur? Bu sefer nasıl saçmalayacaksın çok merak ediyorum!" diye mırıldandım öfkeyle. Bu malsa bana saçma bir gülümseme eşliğinde bakıyordu.
"Seninle uğraşmayacağım" diyip kitaplarımı almadan kapıya yöneldim. Kapının kilitli olduğunu anladığımda şokla Onur'a döndüm. Yüzündeki aptal gülümseme daha da genişledi ve bana yaklaşmaya başladı. "Yaklaşmayı keser misin?" diye mırıldandım. Söylediğim anda durdu ve konuştu.
"Uzun zamandır bekliyorum biliyor musun?"
"Neyi?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Seni," diye mırıldandı." Gözlerime bakmanı. Bir kez baksan anlayacaktın aslında. Ama sen Kevser'i doldurup bana yolladın." dedi başını üzgünce sallayarak.
"Onur ben sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum." dedim anlaması için.
"Benim aşkım ikimize de yeter Efil..."
"Sıçtırma oğlum aşkına! Yeter be! İnsan gibi söyleyeyim diyorum anlamıyorsun ki! Konu Kevser değil anlasana. Kevser olmasa da istemezdim seni. Kevserin sana aşık olması nedenlerden biri. Ama temel neden değil. Eğer sana aşık olsam Kevser de engelleyemezdi sana gelmemi. Ben seni sevmiyorum. Kalbimde sana yer yok. Seni yanımda görmek istemiyorum. Defol git başımdan. Sınava hazırlanıyorum. Rahat bırak beni artık."
Söylediklerimi çenesi kasılarak ve derin nefesler alarak dinledi. Bitirdiğimde gözlerini kısarak bana baktı.
"O çocuk söyletiyor bunları sana değil mi? Sabahki çocuk. Biliyorum sen de seviyorsun beni. Sadece korkuyorsun ondan. Korkma Efil! Ben yanındayken kimseden-"
"YETEEEEER! SENİ SEVMİYORUM DİYORUM BE ÇOCUK! NERESİNİ ANLAMIYORSUN? BENİ RAHAT BIRAK BENDEN UZAK DUR! TUĞRAAAA... Kurtar beni yalvarırım... Kurtar. Gitsin Tuğra. O gitsin. Tuğra yalvarırım gel... Beni burada bırakma..." Sonlara doğru sesim kısılmış, fısıltı halinde çıkıyordu. Ellerim kasılmıştı ve kollarımın kanamaya başladığını hissediyordum. Sinir krizi geçirdiğimin farkındaydım ama beynim durması için emir veremiyorsu sanki. Onur halimi anlamış olacak ki kapıyı açtı. Açtığı gibi de içeri fırtına gibi Tuğra girdi. Onurun yakalarından tuttuğu gibi kafa attı. Yere düşen Onur'un karnına tekmeyi geçirdiği an beni farketti. Yerde dizlerimi kendime çekerek oturmuş sessizce mırıldanarak kollarımı deşiyordum. Tuğra beni kucağına aldığı gibi ellerimi ayırdı kollarımdan. Boşta kalan ellerimle çırpınmaya başladım. Elimi tutup kendi parmaklarını parmaklarımın arasına geçirdi. Ellerim ellerini parçalıyordu.
"Çek!," diye bağırdım. "Elini çek! Acır Tuğra çek elini!" diye devam ettim ama o etkilenmemişe benziyordu.
"Çekmem güzelim. Sen acısın istemiyorsan elim, sakin ol. Kendini kontrol edebilirsin. Hadi güzelim. Sakinleş." diye mırıldandı. Yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım.
En sonunda ellerimi tamamen kontrol edebildiğimde Tuğra'dan çekmeye çalıştım. Ama izin vermedi maloş!
"Ya bıraksana elimi be çocuk!"
"Kırılıyorum ama sevgili ikizim. Bak geçen gece tanımadığını atlatamadım şimdi de gelmiş bana çocuk-"
"Ay tamam tut Tuğra! Sakın bırakma elimi tamam mı?! Köpek ya!" Bana sadece gözlerini devirdi ve bahçeye çıktık. Hala kucağındaydım ve dikkatinizi çekerim herkes tenefüste ve bize bakıyorlar! Utancımdan başımı Tuğra'nın göğsüne bastırdım. Burnuma dolan kokuyla başımı kaldırmadan mırıldandım. "Tuğra bana bir ara hatırlat parfümünü çoracağım."
Sessizce kıkırdayıp beni bir arabanın yanına getirdi. Arabanın içinden uzun boylu kıvırcık saçlı ve sevimli bir suratı olan biri çıktı.
"Ali! Hastaneye sür kardeşim." dedi benimle konuşurken kullanmadığı ciddi ama samimi bir ses tonuyla(nasıl oluyor anlamadım).
Çocuk bal rengi gözleriyle bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. Ama o gözlerde gördüğüm ifade beynimi günlerce meşgul edeceğe benziyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İREZ
Chick-LitRotasız iki gemi var ortada. Ve birbirine rota olacak iki kişi. Ama daha çok birer kaptana ihtiyacı var iki geminin Hayat denen okyanus ne çıkartırsa çıkartsın karşılarına, birbirlerinin gemilerine KAPTAN olmaya gelen iki yürek var ortada. Bu Efil v...