Hikaye de çok fazla argo kelime geçebilir, rahatsız olabilirsiniz.
Okumaya başladığınız tarih ---- >
Karanlığın en koyu tonu Lume gezegeninin etrafını sarmalarken Diávolos ve Lividus, kinden kızaran gözlerini birbirlerine dikmiş adeta bakışları ile savaş yapıyor gibilerdi.
Etrafta ruhları boş bir çalkantı içerisinde dolaşan şeytanlar bu iki tanrının hüküm süren sessizliği içerisinde, başları önlerinde eğilmiş vaziyette gelebilecek herhangi bir komutu bekliyorlardı. Zaten kafalarını kaldırmalarına dahi izin yoktu.
Lume, yani insanların adlandırdığı adıyla Dünya, bilinenin aksine şeytanların fink attığı bir yerdi. Bir çok ırktan bir çok şeytan eğer bir tanrıları yok ise, kendi soylarını sürdürebilmek için burada ürer ve kendi evrenlerinde ipleri eline almak için kıyasıya bir mücadele içerisindeydi. Ancak her ne kadar asi varlıklar olsalar da namı duyulmuş, gıpta edilmiş ve itaatkarsızlık edemedikleri iki tanrı vardı; Diàvolos ve Lividus...
Elbette bu iki tanrı, tahmin ettiğiniz üzere onlar dost falan değildi hatta şeytanların evreninde herhangi bir savaş oluyorsa bilin ki bu iki tanrının bir parmağı vardı. Fakat bu kez tamamen kendilerinden bağımsız bir durum gerçekleşiyordu.
Soysuzlar kolonisi, şeytanların tamamen başı boş olarak gezdiği, kimsenin etlisine sütlüsüne bulaşmayadan hayat döngülerini sürdüren küçük şeytanlardı. Çoğu zaman cehennem döngüsünde zebanilere destek sağlayan bu küçük şeytanlar kendilerine belirledikleri yeni liderle birlikte olmaları gerekenden daha güçlü ve kalabalık hale gelmişti. Bu da doğal olarak beraberinde daha fazla itaat eden şeytan, daha kapsamlı bir alan ve kendilerine ait koca bir evren istemeleri anlamına geliyordu. İşte tam da bunun olacağı konuşulurken Diàvolos ve Lividus korktukları başına gelmeden tedbir almak için birlik içerisinde olmayı yeğlemişlerdi.
Soğuk ve kasvetli hava Tanrıların uzun, karmaşık saçlarını hafifçe oynatırken tahtları karşılıklı duran iki yaşlı ruh hâlâ birbirlerine bakıyorlardı. Sessizlik ara ara etraftakilerin homurdanmaları ile yok olurken iki ruh da bu savaşın arkasından getireceği itibarlarının çöp olup kendi soylarının yerle bir olmasıydı. İki güçlü tanrı kimsenin onları bir araya getiremeyeceği bir kararla şimdi bir aradayken bir çözüm bulmak şarttı.
Lividus, yoğun kızıl gözlerini bir kaç kez kırpıştırıp derince soluk aldı. Soluğu geniş avluda yankılandığında homurtular bıçak gibi kesilmişti loş ortamda.
"Sen de korkuyorsun Diàvolos, bu konudaki fikirlerini ortaya koymanı rica ediyorum." Sesindeki sertlik, cümlenin ricadan çok emir cümlesi olduğunu doğrulurken gözleri koyulaşan Tanrı yarım ağız sırıtmıştı.
"Ben senin dostun veya arkadaşın değilim, Lividus. Ancak korkumuz karşılıklı. Diğer ırkların birlikte bize savaş açması demek hepimizin sonu anlamı gelir. Aynı zamanda," Cümleleri düzgün ve anlaşılır seçmek için kısa bir nefes alırken uzun, kalınlaşmış ve içi pislik dolu tırnaklarında gözlerini gezdirdi. "Doğru bir karar vermeliyiz. Hem diğer ırklar birlik olup bizi yok etse bile şimdiki gibi bir huzur ortamı sağlayamazlar."
Lividus, çenesindeki asırlar boyu kesmediği sakalını uzun tırnakları ile kaşırken düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Lider olmayı, herkesi yönetmeyi, tek güç olmayı istiyor ve bunun için hırslanıyor olabilirdi ancak tamamen yok olmak...
Yoo, hayır kabul edilebilir birşey değildi. Diàvolos'u onaylarcasına homurdanırken dudaklarını ıslattı.
Kalın ve gür sesi yankılanacak şekilde konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanların Tohumu // Devils' Seed
FantasíaBasit bir şeytan melek hikayesi değil bu. Ya da iyi ile kötünün savaşı da değil. Bu hikaye iki kötünün savaşıydı.