öyle kolay aşık olmam

27 6 0
                                    

29 Nisan 2017

Jungkook

hayatım oldum olası heyecanın minimum olduğu, sıradan bir gencin hayatı gibi eğitim ve değişip duran arkadaş çevresiyle geçmişti. sabit kalan tek şey ise susmak bilmeyen zihnim ve içimdeki çocuğun sevgiye açlığı olmuştu. ailem elbette beni ellerinden geldiği kadar iyi yetiştirmeye özen gösterse de, belki kulağa bencilce gelecektir bilmiyorum, sevildiğini hissedemeyerek büyüyenlerdendim.

sanki dünyaya getirilmiş ve sırf bu yüzden hayatta kalması gereken biriymiş gibi hissederek büyümüştüm. sorumluluklar, çıkarılması gereken dersler, omuzlarımda hafiflemek yerine giderek daha da artan yükleri taşıyarak, hep hissetmem gereken bir minnet ve sanki herkesin gözü benim üzerimdeymiş gibi dikkatli davranmam gereken anlarla geçen bir çocukluğum olmuştu.

beni hayatta tutanlarsa ailem değil, arkadaşlarım olmuştu. hem tek çocuk olmanın getirdiği içe dönüklükle hem de mizacımda bulunan mesafeli duruşumla arkadaş edinmek benim için dünyanın en büyük sorunuydu o zamanlar. elbette bu sorun kahkahalarıyla dünyamın derdini tasasını yok eden bir sarı kafayla ve beni hep koruyup kollayan, sıcacık kolların sahibi, dik duruşlu, kocaman abimle son bulmuştu. onlarla ilk tanıştığımda ise liseye giden sıska bir velettim.

babamın polis olmasından dolayı şehir değiştirip duruyorduk ve haliyle tekrar yeni bir okula başlamıştım. küçük bir ilçe olduğundan babamın polis olması okula adım atar atmaz bakışların üzerime çevrilmesini sağlamıştı. ancak ben onların gözünde uzaylıdan farksızdım. kimseyle konuşmayan, ders aralarında takılmak yerine kütüphaneye giden bir polis çocuğuydum ben, jungkook değildim.

aslında başlarda her şey benim açımdan sorunsuzca ilerliyordu. okula gidiyor, sınıf ve kütüphane arası mekik dokuyor, ödev yapıyor ve bu rutine devam ediyordum. bir yere kadar elbette. sonuçta akran zorbalığı beklemezdi, kanları kaynıyordu ailelerinden gördüklerini güçsüz bildiklerine uygulamak için. güçsüz derken kendimi güçsüz gördüğümden değildi bu tabirim, kendi içimde savaşıma galip gelmeye çalışan bir çocuktum ne de olsa. ailesini mutlu etmeye çalışan, sorumluluklarıyla ve binlerce gözle savaşan bir çocuktum. güçsüz değildim ben.

kendi çaplarında sergiledikleri oyunun, fiziksel şiddet boyutuna geçmese de psikolojik olarak beni oldukça kötü etkilemeye başladığı bir dönemdeydik. lise, üçüncü sınıf... ergenliğin tavan yaptığı, kızların serpilip boy attığı ve erkeklerin de öfkeli yumruklarını savurarak vücutlarını gere gere yürüdüğü dönemdeydik kısaca. ben de boy atmış, biraz da kilo almıştım. çoğunluğa göre vücut hatlarım daha yerli yerinde olmadığından zorbalık bu sefer cinsiyetçi söylemlere bırakmıştı yerini.

"ılık jeon geliyor arkadaşlar."

ılık, kız gibi, zayıf, beli kızların belinden ince, bebek surat, erkek mi bu? gibi daha nice şeydi benim adım buradaki geri kafalıların arasında.

yanlarından geçip sınıfa girmekti niyetim, kendimi dört bir tarafımı saran arkadaş grubunun ortasında bulmak değildi. kolumda hissettiğim ve canımı yakacak kadar sıkı tutan elle neye uğradığımı şaşırmıştım.

bana bulaşmayan yılan bin yaşasın kafamla, şu zamana kadar kişisel alanıma girip bedenime dokunmamalarına ve sözlü şiddet göstermelerine göz yumuyordum ama bu bardağı taşıran son damla olmuştu. öfkeyle çattığım kaşlarımın ardından sinirden dolmaya başlayan gözlerimle başımı kaldırıp elin sahibine bakmıştım.

"o elini çek."

cümlemin ardından şaşkınlık ve alayla dolu gülümserken etraftan gelen ooo nidalarıyla iyice gaza gelmişti. bırakmak yerine kolumu kıracak kadar sıkı tutmasından anlamıştım bunu. öfkem artık tüm vücudumu ele geçirmişti. düşünmek şöyle dursun hareketlerim o kadar ani ve hınç doluydu ki ne yaptığımı yumruk yaptığım elimin acısıyla anlamıştım.

fallen star | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin