fasıl, 2
söylenmeseydi, geri dönüşü vardı. söyledim,
tek dönüş, evim.üniversite sınavına 2 yıl kala,
lise 3,
okulun ilk haftası.her zaman herkesle iyi anlaşmayı seven bir insandım. bu zor olmadı çünkü eğer bir şey yapmak istiyorsam onun için çabalardım. sınıftaki herkesle arkadaş, 3 kişiyle dosttum. bu 3 kişiden bağımsız sınıfta oturduğum konumdan bahsedeyim.
sıra arkadaşım seokjin,
eğlenmeyi seven sevgilisiyle toxic bir ilişkisi olan bir insan olarak tanımlarım onu.
ama muhteşem bir insandı, birbirimizi dinlemeyi sever birbirimize karşı nankörlük yapmazdık.ön sıramızda ikimizde eşit ağarlık seçmemiz sonucu yine aynı sınıfa düştüğümüz lise 1deyken çok yakın olduğumuz fakat daha sonra çevremizin değişmesi ile aramızın açıldığı arkadaşım, yoongi.
havalı bir insandı, bir arkadaş grubu vardı. bir de sıra arkadaşı vardı, en az bizim lise 1de yakın olduğumuz kadar yakındı onunla.
jeongguk.herkesle konuşabiliyor, anlaşabiliyordum. sınıfa selam vererek girer kimse de benim selamımı çevirmezdi.
jeongguk hariç.bir insan beni nasıl sevmezdi ki? ben mükemmel bir insanım. sohbetim sarar insanları, zararım dokunmaz kimseye, kin beslemem, kıskançlık yapmam ve şaka kaldırabilirim.
jeongguk benimle nasıl konuşmazdı?
o toxic kibirim öylesine hızlı bir hırsa dönüştü ki,
kendimi tanıyamadım.bir gün felsefe hocamız sunum yapmamızı istedi, herkes gergindi çünkü sunum yapacak bir topluluğa konuşacaktık. ve mütemadiyen hepimizin sosyal anksiyetesi vardı.
liste sırasına göre yapılacak bu sunumu ilk yapacak kişi jeongguk'tu. listenin başında yazıyordu ismi.ilk yaptığı sunumu hoca beğenmedi, ve ona ikinci bir şans verdi.
jeon jeongguk, hayatında ilk defa ve belki de son defa göreceğim şekilde verilen 2. şansı çok düzgün kullandı.
muhteşem bir sunum yapmıştı.
hepimiz alkışlıyorduk.
o ise,
ağladı.
sanırım yaşadığı şey bir tür heyecanının boşalmasıydı, merak ettim ama umursamadım.
yakın değildik.ama,
yakınlaşmak için kusursuz bir fırsattı.
'iyi misin' dedim.
hiçbir şey demedi.
ben de sustum.
yanına oturdum, dolu gözleriyle bana döndü.
'yakınlaşma çabaların,
pişman olacaksın.'
güldüm. hayır hayır. gülmemem gerekti. onu ciddiye almam ve ondan uzaklaşmam gerekti.
yapamadım,
tanrı belamı versin,
yapmadım.aradan zaman geçti, hocanın sandalyesine oturmuş telefonundan bir şarkı grubuna bakıyordu.
chase atlantic.
söylenmeseydi, geri dönüşü olabilecek bir cümle söyledim ben.
tanışmak için değildi, gerçekten heyecanlanmıştım ve tam olarak bundan sebeple 'sende mi bu grubu dinliyorsun?' diye yanına yaklaştım.çok ters baktı, fakat yine de sakince 'evet' dedi.
tam olarak ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum ama konuştuk, şarkılarıyla ilgili konuştuk.
en sevdiğimiz şarkı ortak çıktı.
friends
herkes seviyor evet, fakat demek ki herkesin seveceği kadar mükemmel bir şarkıydı.biz 2 haftanın sonunda yakınlaşmıştık.
en yakın değildik ama iyi arkadaşlardık.
o kapalı bir kutuydu, ve nadir insanlara aralık bırakırdı.
bana da bıraktı, kendimi kıymetli sandım.
hayır,
jeongguk, aralık bıraktığı insana
'egomu tatmin edebilirsin' diyordu.^
merhaba,
uyuyamıyorum.nefes alamıyordum o zamanlar, berbat günlerdi.
bu fic'i yazmaya başladığımda iğrenç bir dönemdeydim. şimdi toparladım.
belki de bu yüzden paylaşma cesaretini buluyorum.umarım beğenirsiniz⭐️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heartless, taekook
Short Storybir şeylerden kaçar gibisin. soluk soluğa ama hiçbir şey anlatmayacağına yemin etmiş gibi sakinsin. gitmek istediğin belli bir yer yok, ama kalmak istemediğinden eminsin. sadece biraz olsun herkesin ve her şeyin susmasını istemiş gibisin. kendini d...