Zorluklar, bizim hayata tutunmamızı engelleyen sebepler. Hayat göründüğü kadar zor değil, daha zor aslında. Bazı insanlara bakınca sanki sadece para, güç, şan, şöhret ya da eğlence için mutlu gibi görünüp hayatta kalmak için dua ediyorlar, çabalamıyorlar. Ben ise hâlâ neden yaşıyorum, sebebim ne bilmiyorum ama beni hayatta tutacak nedenlerin olduğunu da biliyorum. Sadece o nedenleri bulamıyorum.
Çocuklar belki de dünyanın en masumlarıyken, onları bu kötü hayata hazırlamak gerekiyordu. Belki ben de bu yüzden kalıyorumdur hayatta; zorluklara rağmen hâlâ hayatta kalabildiğim için, pes etmediğim için. Kötü bir hayatın beni beklediğini zaten doğarken öğrenmiştim. Annem benim yüzümden az daha ölüyormuş. Ben de ölüyormuşum ama mücadele edip hayatta kalmışım, hem de annemin ölüm sebebi olacakken bile. Bunu neden yapmıştım, daha çok acı çekebilmek için mi? Sanmıyorum. Daha çok can yakabilmek için mi? Olamaz. Hayata karşı bir kişinin daha mağlup olduğunu dünyaya göstermek için mi? Belki...
Çocuklar bazen dünyanın en acımasız insanları da olabiliyordu. Bunu kendim de tatmıştım. En acımasız insanların kötüler olduğuna inanıyordum o güne kadar ama meğerse çocuklarmış. Belki de bazı insanlar buna cesurluk ya da karşı çıkma da diyebilirlerdi ben ise mücadele etmek ve acımasızlık diyordum.
Yine mesajlar geliyordu, bugün de gelmişti ve hepsi de neredeyse aynıydı. Berkinden uzak durmamı, yani yanımda olan insanlardan uzak durmamı söylüyordu.
Diğer bir gariplik ise her bir mesajdan sonra diğer mesajlar başka numaradan geliyordu.
Okula gitmeden önce Berkin son dakika beni arayıp, beni alacağını ve okula birlikte gideceğimizi söylemişti.
Geldiğinde yüzünde hiç görmediğim bir duygu vardı: Nefret.
"Noldu, bana mı kırgınsın yoksa?" dediğimde ise "Yok, önemsiz bir şeye sinirlendim." dedi ama sesinin tonu bile zıddını iddia ediyordu.
"Benim kullanmamı ister misin?" dedim arabayı kastederek.
"Ehliyetin var mı senin?" dediğinde ise tereddütle gülümsedim sadece ama yoktu. Bence bu bir sorun olmazdı, değil mi? Sonuçta ehliyet alanları da görüyoruz ve çok da iyi kullanamıyorlar. Bence ben iyi sürerim. Allah'ım inşallah karşımıza polis çıkmaz ve kaza yapmam, işte o zaman çok büyük sorun çıkar.
"Sanırım biliyorsun, yani umarım biliyorsundur." dedi Berkin benim olduğum yere geldi, kapıyı açtı ve kalkmamı bekledi. Ben de kalktım ve sürücü koltuğuna geçtim. Korkmuyorum ama korkuyorum da. Ben de bilmiyorum ne hissettiğimi.
Elim anahtara üstündeyken Berkin elimi eliyle kavradı. "Lütfen ama lütfen can güvenliğimizi düşünerek davran." dedi elimi bırakmadan. Eline baktığım anda çekti fakat sonra ben onun elini tuttum. "Lütfen ama lütfen çocukluğuna şans vererek yaşa..." dedim gülümseyerek ve devam ettim. "Ve kendine her zaman şunu hatırlat; nefesin kesildiğinde değil umudun tükendiğinde öleceksin. Çocukluğun," elimi kalbine doğru götürdüm. "Oralarda bir yerlerde ve seni bekliyor. Sadece şans ver."
Neden bu konuşmayı yaptığımı belki de bilmiyordu ama bu konuşmayı sadece ona değil kendime de yaptım. Kendime itiraf edemeyeceğim için ona dedim ki belki kendim de bu kurala uyabilirdim.
Arabayı çalıştırmaya başladım. Berkin'i önce bir korku sardı sonra eli emniyet kemerine gitti. Gülmeye başladım. Bana ters ters bakıp kemeri takınca daha çok güldüm ve gülüşüm kahkahaya dönüştü.
"Korkma, korkma. Bana..." Devamını getiremedim. Ama Berkin biliyormuş gibi devamını getirdi. "Baban öğretti." dedi başını sallayarak. Ona şaşkın şaşkın bakarken o bana bakmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALNIZ KUŞ
Adventure"Peki, gitmemiz gereken yer neresi öğrenebilir miyim hanımefendi?" "Bana iki de bir hanımefendi demeyi bırakır mısın?" Rahatsız olmuyordum aksine eğleniyordum ama birinin bana böyle seslenmesini de istemiyordum çünkü fazla iyiydi ve ben bunu hak etm...