0.7

275 44 27
                                    

"Evinden ayrılırken de eve sağ sağlim ulaştığıma dair bilgi vermemi istedi!!!"

"Seung, bunun ne demek olduğunu biliyorsun demi???"

"Eve ulaştığımı bilmek istemiyor mu işte?"

Bu soruyu sorarken cidden yüzümde de bir soru ifadesi oluşmuştu. Zaten anlamı apaçık değil mi işte? Başka bir şey mi olması gerekiyordu?

"Sen ne ara bu kadar saflaştın? Çocuk diyor ki merak ederim seni. Arkadaşlarımı bile merak etmem seni ederim diyor. Sen ayrısın diyor??!??!"

"Ne malum arkadaşlarını merak etmediği tam olarak?"

Tam bir bıkkınlık ifadesi takınan Jisung gözlerini devirdikten sonra cevabımı da vermişti.

"Hani Hyunjin'le arkadaşlar ya güzel arkadaşım. Hani Hyunjin senin isteğin üzerine çocuğun evine gitti ya canım arkadaşım. Hani Hyunjin onun evinden ayrılırken 'yarın görüşürüz' cümlesi dışında başka bir cümle kurmadı ya bir tanecik arkadaşım!!"

"Öyle olmuştu demi?"

Kafasını onaylar şekilde sallayarak aynı zamanda dizel olarak da cevap verdi.

"Öyle olmuştu."

"Yani beni merak ediyor?"

Sorunun hemen ardından sınıfa birden giren Minho ile bakışlarımız birleşmişti.

"Kim seni merak ediyor?"

Hemen gözlerim Jisung'a kaymış ve onun yüzündeki minik ve altında çok kötü düşünceler yatan gülümsemesi ile karşılaşmıştım.

"Şey ya... Annem! Şehir dışında da kendisi, merak ediyormuş."

Kafasına yatmayan bir şey olduğu yüz ifadesinden belli oluyordu. Bunu dile getirmekte de çok gecikmedi.

"Annenin seni merak ettiğini büyük bir heyecanla Jisung'a soruyordun yani? Daha çok soru sorar gibi bir halin vardı."

Kelimenin tam anlamıyla rezillik arkadaşlar.

"Jisung'la konuşmuşlar da o zaman söylemiş. Ben de çok özlemişim, heyecanlandım öyle."

Dedikten sonra ifadesi pek değişmemiş de olsa "peki, öyle olsun." demişti.

Jisung da sonunda sessizliğini bozarak "öyle zaten. Hem ne oluyor da sana arkadaşımı sorguya çeker gibi soru sorup duruyorsun?" dedi.

Sonunda sesini duyduk Jisung, çok sağol.

"Sorgu değildi, sadece merak ettim."

"İyi, merakını giderdiysen gidebiliriz biz artık."

Dedikten sonra kapıya doğru ilerlemiştik.

Minho'ya baktığımda modunun bir miktar düşmüş olduğunu gördüğümde ise "konuşuruz sonra." demiştim.

O da gülümseyip kafasını onaylar anlamda sakladığında dışarı çıkmıştık Jisung'la.

"Senin ortan yok mudur çocuk? Nasıl da üzüldü ama bak."

"Yaptığımız iyiliğin karşılığını da böyle alır olduk artık şuna bak. Bekleme benden bundan böyle iyilik falan."

"Beklemem zaten." deyip önden önden yürümeye başlamıştım.

Fakat birkaç dakikalık düşünme sonunda Jisung'un iyiliği olmadan çok yaşayamayacağımı anlamış hemen arkamı dönmüştüm.

"Jisung-ieee sen bakma bana. Arkadaşını bırakamazsın bir başına."

Gözlerini devirdikten sonra konuşmaya başladı.

"Arkadaşlığımızın çıkarlardan ibaret olmadığına emin miyiz?"

Bunu söylerken gülmüştü bu yüzden çokta ciddiye alınması gereken bir durum değildi.

Biz böyle aramızda gülüşüp ders başlayana kadar rutinimiz hâline gelen bahçeyi turlama görevimizi de yerine getirirken arkamızdan birinin, dur diye bağırdığını işitmiştim.

Fakat bize seslenme ihtilamini asla aklımın ucundan geçirmeden yürümeye devam etmiştik.

"Seungmin dursana!!"

İşte bu defa ismimi duyduğum gibi bakışlarım hemen arka tarafı bulmuştu.

Bize doğru gelen Minho'yu görmemle düşünceler zinhimde arka arkaya dizilmeye başlamış çoktan bir tonla kötü senaryoyu oluşturmaya başlamıştım.

Hemen yanımıza gelip beni tekrar arkamı yani yüzüm onlara ters gelecek yönde çevirdiğinde neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.

Ve birden montumun üst kısmına vurmaya çalıştığında gözlerim iri iri açılmış neler olduğunu yavaşça anlamıştım.

Tabii ki bu durumda sakin kalamayıp önce ince bir çığlık patlatmış sonrasında da Jisung'a sarılmıştım.

"Jisung kocaman demi?? Kocaman kocaman kesin. Jisung bak ensemi hissetmiyorum. Hayır hayır, hissediyorum ama sadece yanıyor. Jisung girdi kesin içime demi girdi girdi?"

Kafayı yemiş gibi konuşurken bir yandan da ensemi kaşımaya başlamıştım.

Arkamızda kalanların bakışlarını az buçuk tahmin ediyordum. Minho da fark etmiş olacak ki açıklama yapmaya başlamıştı.

"Kocaman örümcek vardı üstünde, ne yapayım?"

Ve benim isyan daha da artar.

"Minho gördün mü gitti mi?"

Bu cümleleri kurarken aynı zamanda ellerim fark etmeden ellerini bulmuştu.

Cevap vermeden yalnızca yüzüme bakan Minho, beni daha da korkutmuş artık örümceğin içimde bir yerlerde olduğundan emin hâle gelmiştim.

"Al işte girmiş!!"

Diye bağırıp daha da tepinmeye başlamıştım ki Minho ellerimizi ayırmış bir elini enseme koymuştu. Ve rahatlatıcı ses tonuyla konuşmaya başlamıştı.

"Gitti Seungmin, korkmana gerek yok. Sakin ol ve nefes al."

Nefes nereden alınıyordu? Bir elin ensemdeyken ben nasıl mantıklı düşünebilirim şimdi?

Arkadaşlar Minho tam karşımda tüm masumiyeti ile gözlerim içine bakıyor ve o güzel ses tonuyla beni sakinleştirmeye çalışıyorken ben nasıl kendime gelebilirim???

_________________________

Şimdi, şöyle ki; bu bölümü yayınlamak hiç istemedim aslında ama perşembe diye söz verip gecikince mecbur kaldım. Yenisini yazmak istiyordum ama pek mümkün olmadı. İdare etmeye çalışalım artık.

 İdare etmeye çalışalım artık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2min çok güzel.

Rüyanın Böylesi |2min|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin