(Hikaye Levi'nin Keşif Birliğine yeni katıldığı zamanlarda geçiyor, yani Levi burada 19 yaşında Eren ise 4 yaşında falan)
"Off..."
İnanılmaz derecede zonklayan başımı tutarak yatağımda doğruldum. Dün gece Levi gittikten sonra Erwin ve Hange ile birer içki patlatmış, ve sabaha kadar konuşmuştuk.
Arada sırada böyle şeyler yapmak bizi hem psikolojik olarak hem de ruhen olarak yeniliyordu, ama aynısını fiziki olarak söyleyemem.
Zorlanarak yataktan kalktım, bir kaç gündür içimde olan sıkıntı ve rahatsızlık hissi hâlâ bedenimde mesken tutuyordu. Dün çıkartıp gelişigüzel sandalyenin üstüne fırlattığım üniformamı giymek üzereyken, dün gece yüzünden leş gibi içki koktuğunu fark ettim. İç çektim ve üniformayı yatağımın altına tıkıştırıp çekmecemden yedek üniformamı çıkarttım. Şuan eskiyi yıkayacak ve kurutacak ne zamanım ne de enerjim vardı. Yedek üniformayı giyip, saçlarımı önüme gelip rahatsız etmemesi için yukarıdan sıkıca bir at kuyruğu şeklinde bağladım.
Esneyerek ofisime geçtim, ölü gibi gözüktüğümden emindim, hatta belki de o yüzleri dağılmış çirkin titanlar gibi gözüküyorumdur? Ofisim ve odam bitişikti, aslında küçük, iki odalı bir ev bile denilebilirdi. Dün geceden ofiste kalan içki şişelerini bir poşete doldurdum ve masamın altına bir yerlere sakladım. Eğer birisi orada özellikle bir şey aramıyorsa onu göremezdi.
"Annen haklı... gerçekten pasaklısın Y/N..."
Kendi kendime iç geçirdim ve oflayarak masama oturdum, masayı düzenlerken dün yazdığım ve Erwin gelince sakladığım mektubun hâlâ orada olduğunu fark ettim. Aklıma gelen eski anılar ruhumun derinliklerini dağlarken, kendime artık o eski küçük kız olmadığımı bir kez daha hatırlatma gereği içimi doldurdu... Bugün içimde bir sıkıntı vardı, iyi şeyler olacakmış gibi hissetmiyordum.
Ahşap çekmeceleri karıştırarak ve gıcırtı sesini görmezden gelerek sigara paketimi bulmaya çalıştım. İçine bakmadan karıştırdığım çekmecede elime batan bir şeyin hissiyle ufak bir çığlık attım ve elimi hızlıca çekmeceden çektim.
"Bu ne be!?"
Eğilip çekmecenin içine baktığımda oraya ne zaman koyduğumu bilmediğim bir bardağın kırıldığını fark ettim. Sinirle iç çektim, günüm cidden hiç iyi başlamamıştı. Bir yandan söylenerek, geceden kalma hafif sarhoşluğumun verdiği sakarlıkla kesilen elimi bandajladım. O sırada ofisimin kapısı çaldı. "Sonunda kapı çalmanın ne olduğunu bilen biri." diye düşündüm, ve aklıma Levi'nin dünkü saygısızlığının gelmesiyle göz devirdim.
"Gel."
Cadetlerden biri içeri girdi, ve evet, onun da ismini hatırlamıyordum. Acaba hafızamda bir sorun mu var diye düşünmeden edemedim.
"Evet?"
Cadet elindeki kahveyi masama bıraktı ve saygılı bir şekilde eğildi.
"Sabah kahveniz, Yarbayım..."
Hah, sonunda bana saygı gösteren birileri. Tatmin olmuşluk hissiyle kahvemden bir yudum aldım ve kahvenin kokusuyla karışan ahşap kokusunun ciğerlerimi doldurmasına izin verdim.
"İsmin nedir, cadet?"
"Moblit, efendim."
Aklıma gelen fikirle gülümsememi tutmaya çalıştım. Şimdiden Moblit'i Hange ile hayal edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
/SUPERİOR/Levi x Y/N
FanfictionZift gibi karanlık gecenin örtüsünde, ayın kutsal ışığıyla inci gibi parlayan çivit rengi gözlerini gördüğümde, onun varlığının ruhumun en derinliklerine asla silinmemek üzere kazınacağını anlamıştım...