(konudan bağımsız ama medya sanırım ruhsal sorunlarım olduğu için sadece bana çok tatlı geliyor...)
Evet, sonunda o gün gelmişti, sefer günü.
Hazırlıklar neredeyse tamamdı, sadece takımımla son bir kez daha ne yapacağımızı gözden geçirecektik. Bu güne kadar geçen süre içerisinde Levi neredeyse hiç değişmemişti, ama en azından artık beni öldürmek gibi bir niyeti yoktu. Sebebini bilsem bile ne zaman onunla yalnız kalsak belki itiraf edip bu yoldan vaz geçmesini umarak ona tekrar ve tekrar o gün olanları sormuştum, ama bir şekilde beni hep geçiştirmişti. Eğer isteseydim onu konuşturabileceğimi biliyordum, ne de olsa Levi kabul etmese de zayıf noktalara sahipti, arkadaşlarına, Isabel ve Farlan'a fazla değer veriyordu. Ufak bir tehdit bile sevdiklerine zarar gelme korkusuyla onu öttürebilirdi, ya da ben öyle düşünüyordum.
"Evet millet, uzun zamandır üstünde çalıştığımız seferin gerçekleşme zamanı sonunda geldi. Bu sefer Keşif Birliği'nin saygınlığı için çok önemli. Uzun zamandır büyük ve başarılı bir sefer gerçekleştiremedik, ama bu sefer başarırsak insanlara bizim ihtiyaçlarımızı karşılamak için ödedikleri vergilerin boşuna olmadığını gösterebiliriz. Gideceğimiz güzergahı zaten belirledik, sizden sadece kafanıza göre hareket etmemenizi ve plana sadık kalmanızı istiyoruz. Sefer hakkında aklına yatmayan, merak ettiği bir şey olan var mı?"
Levi'ın eli söz almak için havaya kalktığında şaşkınlığımı gizleyebilmek için bir kaç saniye gerekti. Bu velet ne zamandır bana saygı duyuyordu? İlk defa sözümü kesmemiş, normal bir cadet gibi söz istemişti.
"Evet, Ackerman? Aklına takılan şey nedir?"
Konuşmadan önce bir kaç saniye düşünmesi merakımın artmasına sebep olmuştu.
"Peki... sefer boyunca siz hangi yolu izleyeceksiniz, Yarbay? Hepimize nereden nasıl gitmemiz gerektiğini söylediniz, ama kendiniz veya Erwin ve Hange gibi diğer üst rütbelilerin nereden ve nasıl gideceğine dair bir bilgi vermediniz."
Hah, boşuna umutlanmışım. Ne zaman kaybı ama... Levi'ı sürekli eski hayatından uzaklaştırmak, onu bir asker olarak orduya, daha da önemlisi bir birey olarak topluma kazandırmaya çalışmıştım. Ama onun derdi hala o lanet belge ve Erwin'di... İç çektim ve gözlerimdeki, sadece bir anlığına umutla parlamış olan haleler irislerimin karanlığına gömülürken cevapladım.
"Bizimle bir işiniz yok. Biz sizden farklı bir yoldan gideceğiz, eğer bölgede titanlarla karşılaşırsak siz acemiler tatsız bir durum yaşamayın diye titanlar size ulaşamadan onları öldürmeye çalışacağız. Başka soru?"
Levi sessizce başını salladı ve Isabel onun kulağına bir şeyler fısıldadı.
"Eğer bir problemin varsa buradayım, Isabel. Kendi aranızda konuşup düzeni bozmayın."
Levi'da hiç bir gelişme olmaması moralimi bozmuş ve günden güne azalan umudumu daha da azaltmıştı. Bazen ona karşı beslediğim umutların bir kasenin içinde dolu olduğunu ama Levi'ın söylediği her cümlenin veya yaptığı her patavatsızca hareketin o kaseyi kırmak için atılan ve o kasede delikler açan oklar olduğunu düşünüyorum. Her okla birlikte başka bir delik açılıyor ve kalbimde beslediğim bütün umut yavaş yavaş o deliklerden akarak sonsuz bir karanlıkla buluşuyordu.
"Yarbay Y/N, böldüğüm için bağışlayın efendim ama acaba Hange-san da sizinle olacak mı?"
Hah! Şu Moblit denen cadet her zaman modumu yerine getiriyordu. O konuşunca hatırlamıştım da, Hange'ye Moblit'den bahsetmeyi nasıl unutmuştum? Dudaklarımın kenarları hafif bir gülümseme için kıvrılmasın diye çabalarken konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
/SUPERİOR/Levi x Y/N
FanfictionZift gibi karanlık gecenin örtüsünde, ayın kutsal ışığıyla inci gibi parlayan çivit rengi gözlerini gördüğümde, onun varlığının ruhumun en derinliklerine asla silinmemek üzere kazınacağını anlamıştım...