𝐛𝐨̈𝐥𝐮̈𝐦 𝟑 : 𝐩𝐫𝐞𝐧𝐬𝐢𝐧 𝐬ı𝐫𝐫ı

73 13 28
                                    

"Sen de kimsin?"

Yeonjun'un verecek bir cevabı yoktu. Genç prens karşısında aklı durmuştu. Hiç böyle olmazdı oysa ki. Gevşekçe sırıtıp bir yalan bulurdu her seferinde. Ama burada, misafir olduğu bir sarayda, hırsız gibi balkondan balkona atlarken, sarayın prensine yakalanmak...

İşte bu hiç iyi olmamıştı.

Gerginlikle çocuğu tararken gözleri çocuğun işaret parmağındaki kraliyet armalı yüzüğe ilişti. Evet diye düşündü. Bu kesinlikle prens. Hemen saygıyla tek dizi üzerine çöktü. "Bağışlayın majesteleri. Hava almak istemiştim ama muhafızlar izin vermeyince böyle bir yol izledim. Ben vekil mülakatı için buradayım." Lafını tasdiklemek için cebinde taşıdığı onaylı mektubu çıkardı aceleyle. "Bakın isterseniz mektubum burada."

Prens gevşekçe mektubu almış ve incelemişti. Kaşları çatılmıştı lakin sinirli değildi. Karşısındaki genç adama ne yapacağını düşünüyordu. Dediği gibi vekil mülakatına gelmiş olsa da, bir casus da olabilirdi. "Nereden bileceğim bir casus olmadığını?" dedi düz bir sesle. "Üstelik, benim sadece sıradan bir hizmetli olabileceğimi neden düşünmedin?"

Yeonjun rahat olmaya çalıştı. "Yemin ederim majesteleri. İsterseniz şuracıkta kellemi alın." dedi hızla. Karşısındaki bu toy oğlanın bunu yapamayacağını biliyordu. Elini kana bulayacak birini nerede görse tanırdı.

Tahmin ettiği gibi prensin yüzü buruştu. Mektubu geri verdi. "Ayağa kalk." dedi. "Nereden geliyorsun Choi Yeonjun?" diye sordu. Adını mektuptan görmüştü. "Ha bir de, hala neden bana direkt majesteleri dediğini söylemedin."

"Kuzeyden efendim." dedi Yeonjun ayaklanırken. Her daim karanlıkta olduğundan teni ay gibi beyazdı. Bu da dediğini tasdikliyordu. Hemen sonra prensin işaret parmağına bir bakış attı. "Yüzüğünüz majesteleri." dedi. "Kraliyet arması taşıyorsunuz."

"Hmm." dedi genç prens parmağındaki yüzüğü ovuştururken. "İyi fark ettin. Kuzeylileri severim, seni de sevdim. Değişik birisin. Sırf hava almak için, misafir olduğun bir sarayda böylesine riskli bir işe kalkışman...takdire şayan doğrusu."

Yeonjun prensin saflığına gülmek istedi. Ömrü hayatında gördüğü en masum şeydi. Ama pozunu bozmadı. Başı eğik, gözleri hala yerdeydi. "Siz ne derseniz majesteleri." dedi itaatkar bir sesle.

"Beni burada görmedin, ben de seni görmedim Choi. Odana geri dön ve yarınki mülakatı bekle. Umarım o moruklar yerine sen seçilirsin. Zira seninle daha çok eğleneceğiz gibi duruyor."

Yeonjun prensin gülen yüzüne baktı, saygıyla eğildi ve indiği balkonları tek tek geri çıktı. Odasına girdiğinde kendini yatağa atıp elini yüzüne kapadı. Aptal dedi kendi kendine.

Aptal.

Nasıl olur da merdiven çıkarken gördüğüm prensi unutup tam da onun balkonuna atlarım diye içinden söylendi. Kendini tam bir salak gibi hissediyordu. Bugün bir haller vardı üzerinde.

Hava kararana kadar aynı şekilde yatakta kaldı. Hava karardığındaysa yine harekete geçti. Bu sefer temkinliydi. Banyoya girmiş ve banyo camından çıkarak bir yolunu bulup bahçeye inmişti. Bahçeyi kolaçan ettikten sonra sarayın arkasına doğru yol aldı. Tam o sırada önünden geçen pelerinli bir silüetle duraksadı. Ay ışığından seçebildiği kadarıyla bu kişi genç prensten başkası değildi.

"Yine mi sen!" dedi Yeonjun kendi duyacağı bir sesle.

Prens adımlarını sarayın arkasından gizli bir yola çevirdi. Ormana giriyordu. Yeonjun asıl görevi prensi tanımak olduğu için onu takip etmeyi tercih etti. Aralarında belirli bir mesafe bırakarak lakabının hakkını verircesine genç oğlanı bir hayalet gibi takip etti. Takip ettiği iyi olmuştu, saraydan çıkmanın gizli bir yolunu öğrenmişti onun sayesinde. Prensin adımları aceleciydi. Devamlı arkasına bakıyordu ama Yeonjun işinde ustaydı. Bir kez bile yakalanmamıştı.

Yaklaşık on ila on beş dakikalık yürüyüşün ardından Yeonjun'un orman içindeki gizli kulübesine benzer bir kulübeye gelmişlerdi. Prens son kez arkasına bakıp kulübeye girdiğinde Yeonjun da aynı hızla kulübenin dibinde bitti. Kulübede genç prens dışında başka bir adam daha vardı.

Yeonjun ne olacağını merak etti ve izlemeye koyuldu. Az sonra adamın kollarını prensin beline dolayarak onu kendisine çekişini ve prensin dudakları üzerinde kayan dudaklarını hayretle izlemişti Yeonjun. Bakmak istemiyordu ama kendini alamıyordu da.

Genç prensin yavaş yavaş çıplak kalan bedenini, zarifçe yay gibi gerilen belini, altındaki çarşafı sıkan parmaklarını hayranlıkla izlemiş, iç çekişlerini, zevkle attığı çığlıkları soluksuz dinlemişti. İzlemek istemiyordu ama genç prensin büyüsü onu etkisi altına almıştı. Gördüğü en güzel yaratıktı o.

Kendine geldiğinde yüzünü bir sırıtış kapladı. "Demek senin de küçük sırrın bu tatlı çocuk." dedi fısıltıyla.

Mutluydu.

Kararlıydı.

Artık ona nasıl yaklaşacağını biliyordu.


merhaba güzellerim. nasılsınız, iyisiniz umarım. bölümleri biraz kısa yazıyorum kusura bakmayın. normalde 40 sayfaya kadar yazabilen biriyim ama artık uzun fic okumak da, yazmak da beni sıkıyor. o yüzden kısa tutuyorum. bu süreçte elimden geldiğince sık bölüm atmaya çalışacağım. eğer bir hatam varsa affedin ve bana belirtin. okuduktan sonra yıldıza dokunmayı ve bol bol satır içi yorum yapmayı unutmayın. yeonbin'le kalın, sevgiyle kalın. hepinizi öpüyorumm😚🩷

choi soobin & choi yeonjun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

choi soobin & choi yeonjun

ad astra, yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin