Yeonjun gördüklerini sindirmekte zorlanmadı. Şaşılacak bir durum değildi. Hem kendisi, hem Mingi... Bu devirde oğlancı olmayana şaşırıyordu. Herkes gizli oğlancıydı. Şaşıracak bir şey, olsa olsa kadınların birlikteliği olurdu. Zira gizli de olsa iki kadının birlikte olduğu zor görülür bir durumdu. Kadınlar her konuda yetenekli oldukları gibi erkeklere kıyasla gizli saklı iş yapma konusunda da daha yeteneklilerdi.
Saraya prensi takip ettiği gizli yoldan dönmüş ve içeri girmek için başka gizli yollar aramaya koyulmuştu. Üzerindeki soylu kıyafetleri olmasa kendini bir hizmetli gibi gösterebilirdi belki ama süslü kıyafetleriyle çok göze batıyordu. İçeri nasıl girebilirim diye düşünürken arkasından gelen seslerle duraksadı. Hemen bir çalılığın arkasına saklandı ve gizli yoldan gelen prensi gördü ama prensin kendisine yönelttiği sesiyle olduğu yerde buz kesti.
"Saklanma Choi, yanıma gel."
Yeonjun fark edilmediğine o kadar emindi ki... Belki de bu çocuğu fazla hafife alıp, gereğinden fazla rahat davranmıştı. Olduğu yerden çıkmamakta kararlıydı ama prensin sesi tekrar duyuldu.
"Sen mi çıkarsın, yoksa ben mi geleyim?"
Yeonjun saklanmanın çocukluktan başka bir şey olmadığını anladığında mahcup bir ifade takınarak yavaşça çıktı. "Bağışlayın majesteleri." dedi başı yere eğikken.
Prens'in gülen sesini işitti. Karanlık bahçeyi aydınlatan ay ışığı altında ikisinden başka kimse yoktu. "Çok tatlısın biliyor musun?" dedi genç prens.
Yeonjun gafil avlanıp bakışlarını prensin yüzüne çıkardı. "Efendim?" dedi hayret dolu bir sesle. Prens, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle, elleri arkasında bağlı kendisine bakıyordu. Bu kadar güzel olmak zorunda mıydın ki diye düşündü Yeonjun. Yazık olacaktı bu güzelliğe.
"Çok tatlısın diyorum." dedi prens güler yüzle. Ciddi olduğunu anladığında Yeonjun'un iyice kafası karıştı. Ama prens devam etti. "Gerçekten sarayıma giren bir casusu fark etmeyeceğimi mi sandın?"
"Majesteleri...ben..." Yeonjun'un başından aşağı adeta kaynar sular döküldü. Nasıl olmuştu, nasıl anlamıştı? Biri gizlice bilgi mi sızdırmıştı, kendisi mi fazla rahat davranmıştı, yoksa bu çocuk oldukça zeki miydi?
İkinci ihtimali elemek isterdi ama sanırım oydu. Gerçekten de fazla rahat davranmıştı. Balkondan balkona atlamak da neyin nesiydi? Üstelik gecenin bir yarısı, uzun zamandır gizlice kaçtığı belli olan birini takip etmek... Tabi ki fark edilecekti. Çocuk muhtemelen işinde ustalaşmıştı ve temkinli davranmak zorundaydı. Bu yüzden takip edildiğinin başından beri farkındaydı muhtemelen.
Ah aptal kafam diye söylendi içinden.
"Ürkme öyle ceylan gibi, sana bir şey yapmayacağım." Prensin yüzü şimdi ciddiydi. Az önceki gibi tatlı tatlı gülümsemiyordu.
"Ya ne yapacaksınız majesteleri." dedi Yeonjun. Korkmuyordu, ölecekse de görevi üzerindeyken ölürdü. Ki öleceğini hiç sanmıyordu. Elbet kurtulmanın bir yolunu bulurdu. Ama kafası karışmıştı. Prens ne demek istiyordu, amacı neydi, ne yapmaya çalışıyordu?
"Biliyorum içinden bu velet ne diyor böyle diyorsun. Ama ciddiyim, kılına zarar vermeyeceğim. Bu saraydan kaçış biletime neden zarar vereyim ki?"
- - - - -
Yeonjun mülakat için beklerken hala geçen akşam prensin kendisine söylediklerini düşünüyordu. 'Sana her şeyi açıklayacağım, ama şimdi odana git ve yarınki mülakatı bekle.' demiş ve ortadan kaybolmuştu. Saraydan kaçış biletim derken ne demek istemişti? Koskoca prens saraydan kaçmak mı istiyordu yani? Yeonjun buna izin veremezdi. Görevi her şeyden üstündü. Yirmi iki yaşına bastığı gün prensi öldür ve saraya dön. Bu kadar basitti aslında. Ama şimdi bir de prensi sarayda tutmak işin içine eklenmişti. Bir de bununla uğraşacaktı durduk yere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ad astra, yeonbin
Fanfic[choi yeonjun & choi soobin] Batı Krallığı'nın kralı Kim Namjoon, kendi himayesi altına alıp yetiştirdiği suikastçi Choi Yeonjun'u Doğu Krallığı'nın veliahtı Prens Kim Soobin'i öldürmesi için görevlendirir. Görev oldukça basittir. Ama Yeonjun çıkaca...