12.Bölüm

13 4 0
                                    

Artık alışmıştım. Herkesin bizi bırakıp başka yerlere gitmesine, sonra hiç bir şey olmamış gibi geri dönmesine alışmıştım. Duygusuz bakışlarım Çiçek'i bulduğunda sertçe yutkundu. Daha sonra ben önüme dönünce oda kendi önüne döndü. Fakat kime baksam aynı şeyi görüyordum bakışlarında. Anlamaya çalışıyorlardı. Acaba Mina haklı mıydı? Güneş gerçekten bir şeyler çeviriyor olabilir miydi? Fakat ben Güneş'i yıllardır tanıyordum ve asla bana ihanet etmemiş, arkamdan iş çevirmemişti. Fakat Mina belli etmese bile hisleri güçlü bir kızdı. Küçükken bizi hep ''Ben cadıyım ve geleceği görüyorum.'' diyerek korkuturdu. O mektubu okuduğum anda uzun zaman sonra ilk kez çocukluk anılarımız aklıma geldi.

Mina, Rüya ona bebeği vermediği için ağlıyordu. Rüya ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

''Mina gerçekten bir bebek için mi ağlıyorsun?'' diye sordu. Gerçekten nedenini merak etmişti.

''Bunu bana Melek verdi. Lütfen onu bana geri ver! İleride Melek'e birşeyler olacağına eminim. En azından tahminlerim doğru tutarsa ondan bana, yani bize bir hatıra kalsın istiyorum.'' diye cevap verdi küçük Mina. O zaman bile tahmin etmişti..

O an aklıma gelen anı ile kaskatı kesildim. Sanırım Mina haklıydı. Gerçekten ortada birşeyler dönüyordu ve ben bunu daha yeni yeni fark edebiliyordum. Fakat belki de Mina onu sadece bir seferlik söylemişti ve Güneş aslında bize ihanet etmemişti. Şuan hangi olaya inanacağımı bilemiyordum ve kafam çok karışmıştı. Sakin kalmaya çalışarak kağıdı Berk'e verdim ve hızlı adımlarla odama doğru yürümeye başladım. Kendimi odama atıp kapıyı kilitlediğimde rahat bir nefes aldım. Saat öğlen iki gibiydi. Fakat o mektubu okuduktan sonra uykum gelmişti. Kendimi yatağa bıraktım. Bir yandan neden hala hasta olmadığımı anlamaya çalışıyordum. Çok uzun zamandır sadece grip gibi geçiriyordum. Normalde ölmüş olmam gerekirdi. Ama neden kendimi çok iyi hissediyordum. Bir yandan bunun için şükretmeliydim. Ama bu bana biraz gizemli gelmişti. Biraz değil, baya. Bunları düşünmekle kendimi daha fazla yormadan uykunun kollarına bıraktım.

Berk

Gücüm tükeniyordu. Rüya'yı yaşatmak için kendi gücümü kullanıyordum. Fakat artık gücüm buna yetmeyecek kadar azalmıştı . Artık acele etmem gereken konular vardı. Bir an önce kalbi bulmalı ve Rüya'yı iyileştirmeliydim. Güneş'ten en başından beri şüphelenmiştim. Bir kere görünüp ortadan kaybolmuştu. Hemde Melek'le beraber! Artık bazı şeyleri ciddiye almamız lazımdı. Eğer acele etmezsem Rüya ölecekti. Hemde bu yaklaşık iki hafta içinde yavaş ve acılı bir şekilde olacaktı. Aslında Rüya'nın iyileştirme gücü benimkinden on kat daha fazlaydı. Fakat olanlardan sonra hiç bir rüya perisi güçlerini kullanamıyordu. Ayrıca okula gidemedikleri için yavaş yavaş her şeyi unutacak ve baştan eğitim alacaklardı. Bir anda ortadan kaybolanları düşünürken aklıma Yağız geldi. Onu da uzun zamandır görmemiştim. Artık herkesin ortadan kaybolması garipleşmeye başlamıştı. Bir kişinin bile saraydan çıkmasına izin vermeyecektim. Bunları düşünürken bir kız sesi duydum. Evet, bu sesi çok iyi tanıyordum. Bu ses Çiçek'e aitti. Koşarak odamdan çıktım ve onun odasına doğru koşmaya başladım. Kapısı açıktı. Fakat odasının içinde değil, balkonundaydı. Karşısında siyah saçlı bir erkek duruyordu. Birbirlerine bağırıyor, öfkelerini birbirlerine kusuyorlardı. 

''Geleceğine söz vermiştin!''

''Gelemezdim Ayaz gelemezdim!''

''Gelmeyi denemedin bile.''

''Arkadaşlarım senden daha değerli.''

''Sana bir sürü mektup yolladım.''

''Bana mektup falan gelmed-''

''Geldi.''

''Nasıl?''

''Postacı periler sürekli senin odanın önündeki posta kutusuna koydular mektuplarımı. Hatta taştı bile. Ama sen bir kere bile açıp bakmadın.''

Çiçek sustuğunda adının Ayaz olduğunu öğrendiğim çocukta sustu ve sadece gözlerinin içine baktı. Kanatlarının renginden anladığım kadarıyla bir rüya perisiydi. Sarı renk kanatları karanlıkta ışıl ışıl parlıyordu. Gözlerinde hayal kırklığı vardı. Belli ki Çiçek ona bir söz vermiş ve tutmamıştı. Hayal kırklığı içerisinde balkondan çıktı ve kapıyı kapattı. Benim onları şaşkınlık içinde izlediğimi görünce yanıma gelip

''Onu bir süre yalnız bırak. Kendinde değil.'' dediğinde başımı olumlu anlamda salladım ve onunla birlikte odadan çıktım. Ayaz'a kapıya kadar eşlik ettim. Ayrıca giderken ona her zaman gelip kalabileceğini hatırlattım ve onu uğurladım. Sonra yukarıdan bir ses duydum. Birisi kapısını açıp odadan çıkmıştı. Yüzü bana döndüğünde bu yüzü tanıdığımı fark ettim. Taranmamış sarı saçları, sırtında çantası ve üzerinde siyah hırkası ile tam karşımda duruyordu.

Yağız.

Evet onu normalde sarayda görsem hiç şaşırmazdım çünkü oda benim gibi kabus perisiydi. Fakat şuan onda farklı birşey vardı. Kanatları! Evet kanatları olması gereken gibi siyah veya kırmızı değildi. Maviydi. Bir an hayal gördüğümü düşündüm. Gözlerimi ovdum, kendimi cimcikledim ama uyanamadım. Bu gerçek bir kabustu. Bir kabus perisinin kanatları asla açık tonlarda olamazdı. Bu renk tonundaki kanatlar ancak rüya perilerinde olurdu. Beni gördüğünde gözleri kocaman açıldı. Uzun zamandır görmediğim arkadaşım, yani arkadaşım olduğunu düşündüğüm kişi aslında hepimizi kimliği ile kandırmıştı. Ağızı bir açıklama yapmak üzereymiş gibi açıldı fakat hemen sonra geri kapandı. Üstünden anladığım üzere saraydan kaçmak için hazırlanıyordu. 

''Yağız?'' dedim sorgulayıcı bir sesle.

''Rüya perisi olduğunu bilmiyordum.'' bunu gülerek söylemiştim fakat gülüşüm kesinlikle sahteydi. Gülüşümün gerçek olduğuna ben bile inanmamıştım. 

''Berk dinle lütfen.''

''Dinlememe gerek yok Yağız. Zaten görüyorum. Bekle, gerçek adın Yağız mı?'' 

''Eğer beni dinlersen anlatacağım.'' Aslında tamamen olayları merak ettiğim için kabul etmiştim onu dinlemeyi. Kafamı hafifçe olumlu anlamda salladım ve yakındaki bir koltuğa oturduk. Bir süre hiç birşey demeden öylece yeri izledi.

''Konuşacak mısın? Eğer konuşmayacaksan lütfen vaktimi alma ve derhal terk et bu sarayı.''

Gözlerini halıdan kaldırıp yüzüme baktı.

''Pekala. Başlıyorum, seninle çocuklukta beri arkadaştık ve aynı kalede büyüdük. Bunu zaten biliyorsun. Çocukluğumdan beri sana bir kere bile ihanet etmedim. Etmemde. Aslında ben hep bir rüya perisiydim.'' diye anlatmaya başlarken ben onu hiç birşey demeden dinliyordum.

''Babam ve senin baban çok iyi arkadaşlardı. Biz daha doğmadan önce bile. Aslında onlarda bizim gibi çocukluk arkadaşlarıydı. Fakat senin baban benim babamın rüya perisi olduğunu bilmiyordu. Sen doğduğunda beni zorla senin arkadaşın yapmak istedi. Çünkü en yakın arkadaşının oğlu onun oğlunun arkadaşı olmalıydı. En azından o öyle düşünüyordu. Bu nedenle beni kendisi gibi gizledi. Kanatlarımı boyadı. Ben ise yıllarca o boyayı çıkarmaya uğraştım. Zaten birkaç gündür ortalıklarda yoktum. Bunun için bu işlerle uğraşan biriyle anlaştım ve kanatlarımı temizledik. Bende seni kırmamak için saraydan gitmek istedim. Fakat sana yakalandım.''

Dediklerinden sonra bir süre hiç bir tepki veremedim. Fakat ben daha duyduklarımı idrak edemeden yeni birşeyler anlatmaya başladı.

''Berk, ben bizim grubumuzdan birisiyle kardeşim. Fakat kim olduğunu henüz çözemedim.'' işte şimdi dedikleri beni afallatmıştı. Dolu gözlerle bana baktı ve gülümseyerek

''Hoşçakal Berk.'' dedi. Tam yerinden kalkacaktı ki onu durdurdum.

''Yağız, hala benim arkadaşımsın. Bu sarayda kalabilirsin. Dışarıda resmen bir savaş var. Birde, ben sana Yağız diyorum ama adın Yağız mı?''

Bu sorum karşısında güldü.

''Ben gerçek ismimi bilmiyorum.''


Rüyaların kabusu -Periler Diyarı 1.kitap-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin