🕸️2🕸️

50 6 12
                                    

Koş küçük örümcek seni yakaldıklarında ezmekten fazlasını yapıcaklar.

May, çocuğa sevgiyle bakıyordu. Şuan İtalya'daki bir otelde yatakta oturup çocuğu izliyordu.
Kimse bu çocuğun neler çektiğini bilmiyordu. Ya da kaç yaşında olduğunu. Ama gören herkesin düşünüceği birşey vardı.
O, meleğin güzel bir gravürüydü. Yatağın ortasında sırt üstü yatıyordu. Battaniye belinin üstüne kadar geliyordu. Küçük bir bebek gibi kollarını iki yanında başının hizasına kaydırmış. Hafif yumrukları gevşemiş ve minik parmakları uykusunda sevimli bir şekilde seğiriyordu. Ağzı hafif aralıktı, küçük vızıltılar kaçıyordu. Burnundan hafif iç çekişler olurdu. Ve saçları koyu kahvenin en güzel tonuydu. Bir keresinde bu tonu tutturmak istemişti. Uğraştırıcıydı. Bir daha yapmadı. Ama çocukun o solgun teni ile saçlarının bir hâle gibi dağılması onu bir melek gibi gösteriyordu.

Aslında May İlk başta karşı çıkmıştı. Tehlikeli olmasını geçmişti. Elbette çocuğa üzülüyordu ama ya çocukta çok farklı bir karaktere sahipse sonuçta ağır travmaları olmalıydı. Büyükbabası bile savaştan sonra önceki gibi olmamıştı.
Mary ve Richard, onu rahatlatmak için bir planları olduğunu söylemişlerdi. Lakin May anlamamıştı. Yani bir bakıma onlar kadar zeki olmadığını düşünmüştü ama mantığıyla çelişen birşey vardı. İnsan kişiliği nasıl değiştirilir? Anılar nasıl unutturulurdu? Özellikle hafızasının en kuvvetli olduğu yaştaki bir çocuğa.
Kapı kilidinin sesi gelince May bir kedi gibi anında dikildi. Kulak kabarttı. Kapı anahtarı onda ve Ben'de vardı. Ayriyeten rezervasyonda. Ama Ben'in gelmesine daha yarım saat vardı. Korkuyla fırladı birkaç saniyelik düşünceleri ile oda uzun süre kalıcakları için büyüktü. Salon ile yatak odası kapılar ile ayrılmıştı. Girildiği vakit kapının yanlarında iki duvar vardı. Antre gibi döşenmişti. Kapının karşısında bir oturma grubu ve televizyon vardı. Televizyonun solunda ise bir balkon kapısı. Kapının yanında bir mutfak ve yemek masası vardı. Bu dört duvar odaya kuş bakışı baktığınızda en alt sol köşesinde bir kapı vardı. O kapı yatak odası ve banyoya açılırdı. May mutfağa koşup bir bıçak aldı. Sonra kör bir noktaya geçti. Tam yatak odasının kapısının önüne. Kapıyı kapatıp bir beyzbol sopası tutar gibi durdu. Evet, belki yanlış bir pozisyondu. Ama May hergün ajan öldürmüyordu.
Kapının üçüncü kliğinden önce yapmıştı. Çocuk bakmak bacak kası kuvvetlendirirmiş.
Sonra kapı yavaşca açıldı. İlerledi. Kapıyı kapattı. Elindeki poşeti bıraktı. Bir dakika, poşet mi? Arkasını döndü ve ceketini çıkardı. Evet, May sadece seslere göre çıkarım yapıyordu. Zira kafasını çıkardığı anda ajan onu görürdü. Adam hışırtılı poşetleri tekrar eline aldı ve odanın içine ilerlemeye başladı. Tam May'i geçmişti ki May öne doğru atıldı ve sebebi bilinmeyen bir hırlama çıktı ağzından. Adam korkuyla arkasını dönüp ona baktı ve hafif bir çığlık attı. Tuhaf bir pozisyonda kalmışlardı. Donmuş gibiydiler. Bir komedi dizisi olsa arkalarına gülme efekti koymadıkça komik olmazdı. Odanın ortasında saldırı pozisyonunda bir kadın ve geriye doğru eğilmiş zavallı bir adam duruyordu.
İkiside kim olduklarını anlamış ve tuhaf bir şok ifadesi ile birbirlerine bakıyorlardı.
Kadın "Ben?"dedi. Adam"Hayatım."diye cevap verdi. Yıllardır evliydiler ama böyle bir duruma hiç düşmemişlerdi. Neden düşsünler ki? Kadın yavaşca geri çekildi. Ve sonra Sinirle bir anda adama baktı.
Sessizce bağırarak - evet ,çocuk uyuyordu. -" Sen niye kapıyı çalmıyorsun?! " kaşları çatık ve öfkeliydi. Birkaç dakikalık bir aksiyon-komedi filmi çekmişlerdi. Sonra sanırım bu konuyu elinde bir adet bıçak olmadan konuşmak istediği için tezgaha yürüyüp onu ses çıkarmadan dolaba koydu. Ve dönüp tezgaha yaslandı. Kollarını kavuşturdu ve beklenti ile sevgili kocasına baktı. Adam konunun saçmalığına şaşırdı. Çekimser bir şekilde tatlı ve sinirli eşine baktı. "Uyuyorsun sandım. Ya da yıkanıyor olabilirsin diye düşündüm. Yani elimde anahtar vardı. Başka zaman kapıyı çalsam anahtarı almadım diye bir gün boyunca konuşuyor. Sayıp döküyorsun. Bende anahtarla girdim. Bence biraz abartıyorsun, tatlım. "
"Abartıyor muyum?! Burada ne durumda olduğumuzu anlamıyor musun?" Siniri hafiflememişti ama fısıltıyla devam etti. Duyulmak istemiyordu. "Elimizde bir çocuk var. O bizim değil. Ve onu bir grup manyaktan kurtarmaya çalışıyoruz. Yüreğim ağzıma geldi. Mary ve Richard'ın ne zaman geliceği belli değil. Tek başımızayız. Tabiiki kapıyı belirlenen şekilde çalıcaksın. O zaman niye bir ritim belirledik ki sanki?! "
"Tamam tatlım affedersin."
Diyerek yavaşça iç çekti. İkisinin sinirleri iyice yıpranmıştı. Ben, gidip sakince May'e sarıldı.
Daha birkaç saniye geçmiştiki kadının omuzları sarsılmaya başlamıştı.
Ben, yavaşça geri çekilip zarif eşinin suratını ellerinin arasına aldı ve sakince sordu.
"Tatlım, ne oldu. Tamam kapıyı çalmalıydım. Lakin niye ağladığını anlamıyorum."
Kadın hıçkırıklar arasında konuştu. " Sen görmedin dedi." Şaşkınlıkla "Neyi?" diye sordu adam. "Onun küçük vücudunu." dedi küçük bir duraklamadan sonra o kadar sessiz söylemişti ki adam zor duydu. Korkuyla sordu "Ne olmuş onun vücuduna?" diye başka bir soru sordu adam.
"Onu yıkıyordum." duraklıyıp nefes aldı ve devam etti.
"Yıkanmayı kabul etti. Ve ben sadece üstünü çıkardım rahatsız olmazsa altını çıkartıcaktım. Bluzunu çıkardığımda gördüm. Onun gövdesi ve kolları öyleyse, ruhu nasıldır?
Bana bakıyordu ama ben ona bakamıyordum. Tek gördüğüm o yaralardı. Her yerinde kuru kan bile vardı. Kolunda onlarca iğne deliği. Ben ağlamamaya çalıştım. Onu zayıf gördüğümü sansın istemedim. Biliyorum hakaret olarak algılardı. Ben, ben... "
Adam sakince eşinin çenesini parmak uçlarıyla kaldırdı. Gözlerinin içine baktı. Yavaşça söyledi."Bunun canice ve üzücü olduğunu biliyorum ama biz onun amcası ve halasıyız onu hak ettiği çocukluk ile ödüllendireceğiz. O doğduğundaki kadar mutlu olucak. Tamam mı? "kadın sessizce onayladı. Arkasını döndü. Yeni alınmış malzemeleri gördü ve çocuğun uyanınca acıkacağı geldi aklına. Eline bir kaç havuç aldı. Kesme tahtasına gitti. Bir şarkı mırıldanmaya başladı. Ben, eşinin bir anda sakinleşmesine anlm veremesede yanına gitti. Bir tencereye su doldurmaya başladı ve böylece sessiz bir yemek yapma faaliyetine giriştiler. Senkronize bir şekilde havuç dilimleyip tencereye atarken güzel çorbanın kokusu ile sakinleşmeye başlamış ve birkaç dakika önceki küçük çaplı krizi unutmuşlardı.

O sırada küçük bir çocuk, ilk asansör tuşunun sesinden beri dinleyen o çocuk sessizce ayağa kalkmış ve onları dinlemişti.
Ve düşündü.
Küçük bir hücre ve iğrenç deney tüplerinden daha iyiydi. Dimi?
Buna katlanabilirdi. Belki alışabilirdi de.
Burada kalmayı planlıyordu. Ve imkanı oldukça buna engel olmaya çalışacakların soyunu kurutucuktı.
Sessizce yürüdü ve eski pozisyonunda geri uzandı. Küçük kararlılık fısıltıları ile uykuya daldı.

O sırada kilometrelerce uzakta. Lüks bir dairede hayatındaki en değerli canlının kaybından sonra bir ihanetin yıkıntıları altından yükselen bir adam göğsündeki ışık ve sahte gülümsemesi ile bir kalabalığı selamlıyordu.
Ve aklından tek geçen bir daha aynı şeylerin yaşanmasına izin vermiyecekti.


Küçük ÖrümcekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin