Gözlerimi, hiç tahmin edemeyeceğim bir yerde açmıştım.
Ellerim ve ayaklarım zincirlerle, yukarıdaki bir mekanizmaya bağlanmıştı, az da olsa ellerimi hareket ettirebiliyordum, neyse ki zincirlerle de olsa yürüyebiliyordum. Zincirlere bakmayı bırakıp etrafıma bakındım.Dört tarafı duvar olan bir yerde, sağlam olmadığını düşündüğüm bir yatak, hemen karşısında da bir lavabo vardı, en azından lavabo temiz görünüyordu. Tavanda odayı az aydınlatan bir ışık vardı. Odada sadece iki kapı vardı fakat pencere yoktu, ben gün ışığını seviyordum, şimdi ise sabah mı yoksa, akşam mı olduğundan bir haberdim.
Nefesimi vererek ayağa kalktım, üstümde neden tüllü, beyaz bir elbise olduğunu daha sonra sorgulayacaktım. Şimdi nasıl karnımı doyuracağımı düşünmem lazımdı.
Biraz bekledikten sonra kapı çalındı ve açıldı, içeri normalin üstünde bir adam girdi, elindeki tepsiyi yere bıraktı ve yüzünü tam olarak göremeden kapıya doğru gitmeye yeltendi, hızla kolundan yakalayıp onu durdurdum.Tek kaşını kaldırarak 'ne istiyorsun' der gibi bana baktı.
"Ben neden buradayım, neden elim ayağım zincirlerle bağlı?" dedim.
Kolunu benden kurtardı ve hiçbir şey demeden gitti. Gözlerimi kapıdan ayırıp yerdeki tepsiye bakındım.
Tabaklarda; biraz pilav, karnıyarık ve salata vardı, son olarak bir şişe de su.
Karnıyarık sevdiğimi bildikleri için mi koymuşlardı? Önceliğim bu değildi, çok aç olduğum için tabaktakileri çabucak silip süpürdüm. Suyumu da içtikten sonra duvara bakmayı sürdürdüm.Odadaki ikinci kapıyı açıp tuvalete gitmeden önce her yeri iyice inceledim, kamera olup olmadığını bilmem lazımdı. İşimi bitirip elimi yıkadıktan sonra duvarlara baka baka zamanın geçmeyeceğini anladığım için uyumaya karar verdim.
1 saat geçti ya da geçmedi kapı çaldı. Evde olduğumu sandığım için koşar adım kapıya gidiyordum ki ayağım zincirlere takılıp yeri boylayana kadar.
Acıyla inleyince, geçen gelen adam hızla kapıyı açıp benim yanıma geldi. Düştüğümü görünce ayak bileğime baktı.
"İyi misin?"
Endişeli görünüyordu.
"E-evet?"
İlgiye alışık olmadığım için bu tavrı bana garip gelmişti. İlk kez sesini duymuştum, yüzümde minik bir gülümseme yer edindi.
"Neden burada olduğumu söyleyecek misiniz artık?"
Karşımda oturdu.
"Pekâlâ, sana her şeyi anlatacağım." Boğazını temizledi. "Bizim bir örgütümüz var, senin asıl kimliğini bildiğimiz için buradasın, yani azılı bir katil olduğunu gizlemene gerek yok."Gülmemi tutamadım.
"Pardon, ne dediğinizin farkında mısınız, ben miyim katil? Ben daha elime silah dahi almadım."
Bana daha dikkatli bakınca onu inceleme fırsatım oldu.
Saçları ne uzun, ne de kısa denecek kadardı, bazı tutamları alnına dökülüyordu. Bu ona hoş bir hava katıyordu. İşte o gözleri yok muydu, hayatımda ilk kez ela gözlü birini görüyordum. Nedense içimdeki bir his son görüşüm olmayacağını söylüyordu. Sakalları yoktu, olmamalıydı da, gömleğinden altından gördüğüm kadarıyla o kadar kaslı bir vücudu yoktu ya da ben öyle görüyordum. Bu kadar yakışıklı bir adamın burada ne yaptığını düşünmüyor değildim.
Cebinden çıkardığı not defterine bir şeyler yazdı, ayağımın iyi olduğundan emin olduktan sonra geldiği yerden aynı şekilde dışarı çıktı.
Uykumun geldiğini hissettiğimde gece olduğunu anladım.
Birden müzik sesi yükseldi...İyi geceler.