Bazı insanlar yüzünden hayatımız mahvolur, bazı insanlarla yeniden hayata tutunuruz ya da hiçbiri olmaz. Hayatınızı kendiniz mahveder , kendimiz yeniden hayata tutunuruz. Şu cümleden her zaman nefret ederim, etmeye de devam edeceğim " Hayatında bu kadar zorluk olmasına rağmen o başardı, buralara geldi." Bu yüzden kimseye geçmişimi açmadım. Çok zengin bir ailenin paraya para demeyen, her gün baba parası yiyen her akşam farklı kızla gezen bir insan olarak görünmeye çalıştım. Bunu yaparken kişiliğimden hiçbir zaman ödün vermedim çünkü insan kendinden uzaklaştıkça mutsuz olmaya başlıyor ve böyle davranmaktan zamanla bıkıyordu. Küçük karanlık banyolardan da her zaman rahatsız olmuşumdur. Ben küçükken evimizin banyosu travma sebebim olmuştur. O gün annemin doğum günümde aldığı karnında kalbi olan kahverengi ayıcığımla evde tek başıma oyun oynuyordum. Anı bir şekilde evimizin kapısı açıldı. Babam gelmişti. Bir anda beni çekiştirerek banyoya götürdü. Oynadığım oyun yarım kalmıştı. Oyuncağımı geri almak için babama yalvarmıştım ama izin vermemişti ve beni banyoya kapatıp "Annen gelene kadar buradan asla çıkma." demişti. Banyonun ışıkları kapalı olduğu için karanlıkta oturuyordum. Gevşek musluğumuzdan her su damlayışında irkiliyordum. Her su damlasının sesi kulağımı tırmalıyordu. Karanlıkta zaman kavramı benim için durmuştu. Kaç dakika geçti, dışarıda ne oluyor bilmiyordum. Bir süre sonra evimizin kapısının açılma sesini ve yabancı bir kadınla konuşan babamın sesini duymuştum. Bu yabancı sesin sahibi annem değildi. Annemin sesini her yerden tanırdım. Annem beni çok severdi, ben de onu çok severdim -hayatımda hiçbir kadını onun kadar sevmeyeceğim- annem çok düzenli bir kadındı. Beni her zaman iyi giydirir, kendisi de giyimine dikkat ederdi. Sarı saçları her zaman bakımlıydı. Her gün makyajını tazeler ve mükemmel yemekler yapardı. İşten geldiğinde bana her zaman bir şey alırdı. O gün banyoda o kadar çok bekledim ki artık açlıktan öleceğimi düşünüyordum. Annem asla gelmedi ve ben korkuyla banyodan çıkıp koridorda yürümeye başlamıştım. Evde kimse yoktu, tek başımaydım. Mutfağa koşup yiyecek bir şeyler bulma umuduyla dolaptaki poşetleri karıştırıyordum. Poşetin birinde kurumuş bir ekmek parçası buldum. Resmen hazine bulmuş gibi dişlerim kırılırcasına ısırıyordum. O zamanlar yaklaşık on yaşındaydım ve birçok ihtiyacımı kendim yapabilecek durumdaydım. Ben hızla bulduğum ekmek parçasını yerken evimizin kapısı çaldı. Karşı komşumuz Fatma teyze kapımızın önünde gülümseyerek "aç mısın güzel oğlum?" Dedi. Cevabımı beklemeden "annenin biraz işi var hemen gelmeyecek. Bu süre içinde bizde kalmanı istedi." Hiçbir şey söyleyemiyordum dilim tutulmuş gibiydi sadece kafa sallayarak tepki veriyordum. "Hadi oğlum sen geç, ben senin eşyalarını evden alayım geliyorum." Eve girdiğimde evin içi asla bizimki gibi değildi. Her yer aydınlıktı ve mis gibi bir koku vardı. Evin teması genelde bej rengi ve beyaz üzerine kurulmuştu. Fatma teyzenin 25 yaşında bir kızı bir de 19 yaşında oğlu ve son olarak da 9 yaşında bir oğlu vardı. Annem evdeyken Fatma teyze ve oğlu - 9 yaşındaki oğlu- bize gelirdi ve keremle oyunlar oynardık. Hiçbir zaman biz onlara gitmezdik. Hep onlar gelirdi. Evlerine şimdi ilk defa annemsiz gelmiştim. Annem asla gelmedi. Hâla da yok. Kardeşlerim de benim gibi büyüdü. Keremi, Eslem ablamı ve Gökhan abimi her zaman kardeşlerim olarak, Fatma teyzeyi de Annem olarak gördüm. 2 yıl öncesine kadarki evimde bana hizmet eden -hizmetçim dediğim- kadın Fatma teyzeydi. O evde ben, kerem ve Fatma teyze ile birlikte yaşıyorduk. Gökhan abim ve Eslem ablam ise kendilerine bir yuva kurmuş, farklı şehirlerde yaşıyorlardı. Hayatımda hiçbir zaman babanın ne olduğunu bilmedim, bilemeyeceğim de. Fatma teyzenin kocası çok eskiden vefat etmişti. Eslem ablam ve Fatma teyze çalışıyor; ev geçindiriyor, Gökhan abim okuyordu. Gökhan abimi o zamanlar hep kıskanırdım. Çok güzel giyinir, saçlarına iyi bakardı. Tişörtleri her zaman ütülü ve tek renk olurdu. Çoğu zaman eşofman giyerdi ve spor yapardı, bu benim çok hoşuma giderdi. Büyünce hep onun gibi olmak istemişimdir - galiba hedefime ulaştım - artık kendi ayaklarım üstünde duruyor ve hâla yaşayan annemin nerede olduğunu bulmaya çalışıyorum. Annem hiçbir zaman aklımdan çıkmadı ve bir yerlerde yaşadığını biliyordum ama nerede ne durumda bilmiyordum. Hayatımda annem kadar güzel olan ve bana hep annemi hatırlatan tek bir kadın vardı. Şu an tam karşımda duruyor ve telefonuna bakıyor. Bu kızı seviyor muyum sevmiyor muyum bilmiyorum. Kafam çok karışık. Yurttan ayrılmamın sebebi Burcu değildi. Emre de değildi. Anneme benzetilen bir kadın bulunmasıydı. Burcu telefona donuk bir şekilde bakıyordu. Ne olduğunu merak etmiştim ama özel hayatına karışamazdım.
Burcu' dan
Mesaja karşı ne yazacağımı şaşırıyorum ama kafamı hemen toplayıp mesajı yanıtlamaya karar veriyorum.
"Aa evet tanıyorum. İsmi Çağan. İsterseniz tanıştırabilirim :)"
Bir dakika geçmeden hemen cevap verdi.
"Burcu çok iyi bir kızsın çok teşekkür ederim. Bu akşam müsait olur musunuz?"
Ne kadar da heyacanlıydı. Benim ise içim içimi yiyordu.
"Tabii oluruz. Akşam görüşmek üzere :)"
Çağan yatağına oturmuş telefonuna bakıyordu. Ne olduğunu merak eder gibi yüzüme baktı.
"Evet benim odamda ne işin vardı neden geldin?"
Bu soruyu sormakta haklıydı.
"Sabah yemek yedikten sonra odamı toplayıp kapısını kilitledim ve çıktım. Odaya geri döndüğümde cebimde anahtar yoktu. Danışmana sorduğumda ise yedek anahtar olmadığını ve çilingirin akşam gelebileceğini söyledi. Dışarıda kalmamam için de tek boş olan, bu odaya gönderdiler. Hepsi bu."
"Anladım aç mısın?"
Akşam olmaya başlamıştı ama hâla çilingirden haber yoktu. Bu da demek oluyordu ki çağanın odasında kalmıştım. Tam o sırada yasemine verdiğim söz aklıma geldi. Yasemine hemen mesaj attım.
"Mimarlık yurdunun yemekhanesinde olacağız. Sen de bu gün burada yemek ye. Ben hızlıca yemeği yiyip sizi yalnız bırakacağım 8'de burda ol." Acıkmadığım halde Çağan' a "Evet acıktım hadi yemek yemeye inelim." demiştim. Bu gün mercimek çorbası, patates oturtma , pilav ve yoğurt vardı. Biz yemeklerimizi alıp yemeye başladıktan yaklaşık beş dakika sonra
Yasemin gelmişti. Yaseminle selamlaştığımızda çağanın bana neden geldi der gibi baktığını fark etmiştim. Yemeğimi hızlıca yiyip birkaç lokma kalınca yemeyi bıraktım ve hızlıca karnım ağrıyor gibi yapıp tuvalete gitmek için müsaade istedim. Hemen masadan ayrılıp Çağan'ın odasına çıkmaya başladım. İçim içime sığmıyordu. Ne konuştuklarını aşırı merak ediyordum. Merakımı dizginleyip çok yorulduğumu fark etmiştim. Çağan'ın yatağına yatmak istemedim ve kenardaki tekli koltukta ayaklarımı çekip, başımı koluma yaslanıp uyumaya çalıştım. Gözlerimi hafif aralamaya çalıştığımda beyaz çarşafların içinde Çağan'ın yatağında olduğumu fark ettiğimde şoka uğramıştım. Çağan ise karşı koltukta uyuyordu. Yatak çift kişilik olmasına rağmen koltuğa oturmayı tercih etmişti. Çaktırmadan uyuma numarası yapmaya başlamıştım. Çağan'ın kıpırdadığını duyabiliyordum. Bir anda kalktı ve yatağa oturdu. Ne yaptığına anlam vermeye çalışıyordum. Çarşafın kenarını açtı ve telefonumu eline aldı. Ne yapıyordu? Telefonumla ne işi vardı, kalkıp elinden telefonumu almalı mıydım? Yoksa kötü bir amacı yok muydu? Yeniden ayaklanıp yanıma yaklaştı. Telefonu yüzüme tutunca yüz tanımadan telefonumu açtığını fark edince tek hamlede doğruldum ve telefonu elime almak için kolumu uzattığımda küçük bir manevra ile kolumu tuttu ve telefonu geri çekti.
Yasemin ile olan mesajları okuduğunu kenarından görebiliyordum."Ne yaptığını sanıyorsun sen? Telefonumla ne işin var?"
"Benim sevgilim olduğunu bilmiyor musun da bana kız ayarlamaya çalışıyorsun sen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Güneşten Daha Güzel
RomanceAy mıydı geceyi güzel yapan yoksa ışığını Ay'a veren Güneşte miydi asıl mesele?