1. Bölüm; Korkmadık Savaştık!

451 60 118
                                    

"İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.

Ve kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için..."

-HÜSEYİN NİHÂL ATSIZ

*

Bir duvarın köşesine sindim siper aldım.

Bu kaçıncı operasyondu veya başımın üzerinden geçen kaçıncı mermiydi bilmiyorum, bildiğim tek şey var o da; kanımın son damlasına kadar savaşacağımdı.

Her zaman kalbimden geçende buydu zaten. "Vazgeç yapamazsın." dediler, her dediklerinde daha da hırslandım.
Ve ben buraya tırnaklarımla kazıyarak geldim vazgeçmek hiçbir zaman aklımın ucundan bile geçmedi çünkü bu Vatan aşkı kalbime kazınmıştı.

Mühimmat durumumu kontrol ettim. İki şarjör ve bir el bombası kalmıştı. O andan sonra aklımda sadece bir söz yankılandı "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır." Allahına kurban ne güzel demiş Atam diye geçirdim içimden.

Karşı duvardaki küçük yıkıntı gözüme çarptı ve beynimde şimşekler çaktı. O kadar sporu boşuna mı yapmıştım, geçerdim herhalde!

Taciz ateşleri yavaşlayınca siper aldığım duvardan öne doğru uzanarak karşı duvara varana kadar sürünmeye başladım. Vardıktan sonra köşedeki yıkılmış kısımdan önce silahımı geçirdim. Sıra bendeydi.

İlk denemem başarısız oldu, tabii üstümde bu kadar teçhizatla geçmem imkansıza yakındı fakat Türk askeri için imkansız diye birşey yoktu. Yıkık kısımlara birkaç yumruktan sonra geçebileceğim kıvama getirdim heyt be helal olsundu bana.

Çıktığım an etrafımı emniyete alarak timdekileri aramaya koyuldum.

Şerefsizler telsizleri etkisiz hâle getirecek bir sinyal kesicileri vardı, o yüzden timin iletişimi kesilmişti.

Biraz ilerledikten sonra kayalığın arkasında siper almış olan Metehan'ı gördüm. Beni farketmemesini fırsat bilerek -ya da ben öyle sanıyordum- sessizce arkasından ona yaklaştım, tam ağzımı açmış dalga geçecekken seri bir hareketle bana doğru döndü. Soğuk namluyu alnımda hissetmemle adeta olduğum yere çakıldım.
Yüzünde yaramaz bi gülümseme oluştu; artık dalga geçilecek kişi bendim.

Yaklaşık birkaç saniye sonra sessizliği bozdum.

"Bakma yüzüme öyle indirsene şunu Mete!"

"Öyle olmaz böyle olur komutanım." Dedi ve ekledi.
"Eğer döndüğümüzde bana geçenki yerden kebap ısmarlarsanız, indiririm."

Şöyle bi gözümle süzdükten sonra başımı iki yana salladım. Ne kadar komutan olsamda Meteye kızamıyordum.

"Tamam lan kabul. Hemde en torpillisinden ısmarlarım ama kimseyle söylemiceksin anlaşıldı mı asker!"

Silahı indirdi ve "Emredersiniz komutanım."

"Hadi şu gevezeliği bırakta diğerlerini bulalım."

Bir süre ilerledikten sonra silah sesleri azalmıştı etrafı daha net duyabiliyordum.

Yaprakların hışırdama sesini duyunca, Meteye dur işaret yaptım ikimizde etrafa bakınırken 150 metre kadar ileride çalıların arasında saklanmış iki terörist gördüm.

Daha net görebilmek içim silahımın dürbününü kullandım. İçlerinden birinin silahı daha ağır ve giyimide farklıydı bu it sürüsünün lideri olabilir demekti.

Meteye döndüm ve "soldaki benim-sağ yakalamamız lazım- sağdakini sen al eğer beklenmedik bir şey olursa atış serbest." Başıyla onayladı.

Sessiz ve seri adımlarla yaklaştık. Meteye elimle işaret verdim ve sağdakinin ağzını kapatarak susturuculu silahını teröristin alnına götürüp ateşledi.
Diğeri daha ne olduğunu
anlamadan silahını aldım, şarjörü çıkartıp fırlattım. Ensesine bastırarak "Yere yat! Sakın ters bi hareket yapayım deme beynini dağıtırım."

Dehşete uğramıştı.

Korkmuştu.

Korkması da gerekirdi çünkü Türk askeriydik biz; dosta güven düşmana korku salan yerlerin aslanı, göklerin kartalıydık.

Plastik kelepçeyle ellerini bağladım. Teröristin üstündeki mühimmatın hepsini alıp yere koydum. O an onları yanımıza almamız bizi yavaşlatır diye düşündüm.

"Mete gel iki dakika bak şu ite birşey yapmasın."

"Emredesiniz."

Mete teröristin başında beklerken, bende yerde ufak çaplı bi çukur kazdım. İçine mühimmatları koyup üstünü kapadım.

Çünkü o kurşunlar, günü geldiğinde tekrar Mehmetçiğe karşı kullanılacaktı.

İşimi şansa bırakamazdım.

Tekrardan yola koyulduk. Mete teröristi tutuyordu, ben ise etrafa karşı tetikteydim.

Silah sesleri gittikçe yaklaşıyordu. İki seçenek vardı ya timdekilere yaklaşıyorduk ya da teröristlere.

Eğer birinci ise sıkıntı yok. İkinci ise iki seçenek vardı; ya biz onları öldürücektik ya da onlar bizi.

Düşüncelerimi bölen Mete'nin sesi oldu. "Komutanım siper alın, çabuk!"

Etrafıma bakmaya vakit bulamadan hemen dediğini yaptım. Kendimi bi kayanın arkasına atıp kolumla yüzümü kapattım.

Herşey bir anda gelişti Mete'nin ne yaptığını bile görememiştim.

İşte o an en büyük pişmanlığımdı.

***

Devam edecek...

Devam edecek

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
45 SANİYE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin