4.Bölüm; Bir Yıldız Kaydı

116 15 4
                                    


"Sen gurbette kalırsan,
Ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet
Tanrı Dağı'nda."

-HÜSEYİN NİHÂL ATSIZ

-HÜSEYİN NİHÂL ATSIZ

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

Açıklama beklercesine bakıyordu bana. O kadar öfkeli ve bitkindim ki tarif etmeye kelime bulamazken içimi yakıp kavuran bu acı, kalbime saplanmış bir bıçak gibiydi; her saniye tekrar tekrar saplanıyordu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Burası dingonun ahırı değil, hastane! Zaten yoğunluk var birde sizin gibi laftan anlamazlarla uğraşıyoruz."

Azarlanan küçük bir çocuk gibi hissettim. Şuan neler yaşadığımı bilmeyip bu şekilde konuşması komiğime gitmişti. Güldüm. Artık deliliğe vurmaya başlamıştım galiba.
"Utanmadan birde gülüyor musun?" Göz devirerek sözlerine devam etti "Millet deliye hasret biz akıllıya."

Dönüp kapıya yönelecekken önüme doğru atıldı.
"Hiçbir yere gidemezsin. Şimdi güvenlikler gelir derdini onlara anlatırsın."
Sıkıntılı bir nefes vererek geri dönüp sedyeye oturdum.

"Kaçmaya niyetim yok zaten."

"Kaçamazsın zaten."

Öyle mi dercesine tek kaşımı havaya kaldırdım. Kendinden emin bir şekilde başını salladı. Maşallah beyefendinin havasından geçilmiyor. Bu kadar özgüven fazlaydı ama hoşumada gitmişti çünkü birazdan yüzünde oluşacak ifadeyi çok merak ediyordum.
Bir süre sonra kapı açıldı. İçeriye iki güvenlik görevlisi girdi.

"Doruk bey bir problem mi var?"
Eliyle beni işaret ederek "Evet problemimiz şurada oturan kişi. Az önce bir hastamızın suratına yumruk attı. Bu kabul edilemez, gereken yapılmalı."
Güvenliklerden biri öne çıktı ve "Daha fazla burda kalamazsınız hanımefendi. Bizimle beraber polis ekiplerinin yanına gitmeniz gerek. Lütfen zorluk çıkarmayın."

Tek kelime etmeden oturduğum yerden usulca doğruldum. Cüzdanımdan kimliğimi çıkarıp herkesin gözüne sokarak gösterdim.
Güvenlikler özür dileyerek bir sorun olup olmadığını sordu. Olmadığını söyledim ve gittiler.

Doruk bey hala şok içinde bana bakıyordu.

"E madem buraya kadar geldim, tedavimi de yapın size zahmet."
Utançla başını öne eğdi "Hasta işlem raporunuza bakabilir miyim?"
Kağıdı uzattım. Alıp birkaç şeyin kontrolünü yaptıktan sonra sedyeyi göstererek "Şöyle geçin sizin işleminiz biraz uzun sürecek."

***

Hastaneden çıktım, bir taksi çevirdim ve silah arkadaşımı son yolculuğunda yalnız bırakmamak için taziyenin olduğu adresi verdim. Normalde hastaneden çıkmamam gerekliydi ama şu durumda önemi yoktu.

Bir süre sonra vardım ve ücreti ödeyip indim. Kalabalığa doğru yürüdüm ama sanki ayaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Kalabalığa yaklaştıkça feryatlar daha netleşti.
Ordaki askerler beni görünce tanıdı selam durup geçişime izin verdiler. Tabutun yanı başında eşi , annesi ve babası vardı yüzlerine bakamadım, utandım.
Utandım çünkü koruyamadım. Babası ve annesine başsağlığı diledim. Sonrasında görevli askerler tarafından geriye alındılar.
Eşi beni farketmemiş olacak ki bi anlık dönüp bana baktı. Gözlerindeki acıyı okuyabiliyordum.

"S-sen. Sen ordaydın değil mi? Turanım şehit olurken sen ordaydın!"
Bana doğru bir-iki adım attı.
"Diğer askerlerden duydum." Boğazımda bi yumru oluştu yutkundum ve "Evet" Dedim.

Yakamdan tutarak beni sarsmaya başladı "NİYE BİŞEY YAPMADIN? NİYE BENİM TURANIM ŞEHİT OLDU?"

Omzuma ard arda darbeler indirdi ve feryatlar eşliğinde ağlamaya başladı. Dirseklerinden tuttum ve dengede durmasını sağlamaya çalıştım. Ağzımdan sadece iki kelime döküldü.

"Vatan sağolsun."

Refakatçi askerler gelip eşini götürdü. Tabutun başına geçtim ve ceketimin cebinden tek bir mermi çıkarıp oraya bıraktım.

"Sana yemin ederim ki kanın yerde kalmayacak. Bizden öncekiler ve bizden sonrakiler için."

Cenaze bittikten sonra sokaklarda boş boş dolaşmaya başladım.

Bazen eve dönmek, evden ayrılmaktan daha zordur.

Nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Etraftaki insanları izledim onlar yaşasın diyeydi herşey, tek derdimiz yaşatmaktı.
Peki ya biz? Biz ne olacaktık bunca derdi tek başımıza sırtlıyorduk ama gıkımız çıkmıyordu. Bize ağır gelen tek şey omuzlarımızda taşıdığımız al bayrağa sarılı tabuttu. Onda ise sessiz bir fırtına kopardı her birimizin içinde. Sessiz ama yıkıcı...

***

Herkese merhabaa umarım iyisinizdir. Ben bu bölümü yazarken biraz zorlandım ama duyguları iyi yansıttığımı düşünüyorum, sizce de öyle mi?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzeree 💗

-❄️

45 SANİYE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin