Şehre geldiğinde daha önceden iş için görüştüğü kafeye geldi Jisung.
Tek başındaydı, yapayalnızdı. Korkuyordu çünkü ne yaslanacağı bir omuz ne de tutunacağı bir dal vardı.
"Merhaba, kimse yok mu?"
diye sordu, kafeye girdikten sonra, çekingen bir tavırla.
"Buyurun?"
Kendinden yaşça büyük görünen, iri yapılı, kıvırcık saçlı bir adam arka taraftan çıkarak Jisung'un olduğu yere geldi.
"Ben, şey... Han Jisung."
Adam biraz düşündükten sonra, gülümseyerek elini uzattı Jisung'a.
"Ah, hoş geldin Han. Ben Christopher Bang ama sen Chan diyebilirsin, buranın sahibiyim."
Jisung kendine uzatılan eli sıktı ve zoraki gülümsedi.
"Memnun oldum Bay Bang."
"Bu kadar resmi olmana gerek yok, resmiyetten hoşlanmam."
"Peki, memnun oldum Chan hyung."
"Bak, şimdi oldu. Artık birlikte çalışacağız, bu küçük kafede."
Erken saatlerdi, kafe henüz açılmamıştı. Chan, bir yere oturması için işaret verdi Jisung'a.
"Anlat bakalım."
Jisung anlamamış şekilde baktı, karşısında oturan adama.
"Neyi anlatayım?"
"Kalacak yerin var mı, kaç yaşındasın, neden böyle bir yerde çalışmak istiyorsun?"
Jisung derin bir nefes alıp arkasına yaslandı.
"19 yaşındayım. Yetimhanede kalıyordum, reşit olunca ayrıldım. Annem ve babam... Yanlış hatırlamıyorsam ben 5-6 yaşlarındayken kavga ettiler, daha sonra babam evi terk etti. Annemde beni yetimhaneye bıraktı, orada büyüdüm ben."
Chan onun sözünü bölmeden, dikkatle dinliyordu.
"Yaklaşık üç yıl önce, okula giderken bir adam geldi. Bana bir kağıt verip, annemin o adreste yaşadığını söyledi. Anlarsın işte... Belki bir umut, annemi bulabilirim diye geldim."
"Gördüğüm en güçlü insansın sen."
Jisung bu sefer tamamen içtenlikle gülümsedi.
"Kalacak yerim yok, bunun için bir iş bulmam gerekiyordu. İnternette sizin ilanınızı gördüm, en uygun burası geldi bana."
"Şimdilik, yani bir ev tutana kadar bende kalabilirsin. Hem kardeşim var, senin yaşında onunla da tanışırsın."
"Ev tutana kadar aylık gelirimi düşürün o halde, sonuçta sizde kalacağım."
"Patron benim, ben ne dersem o olur."
"Tamamdır patron."
İkisi de güldükten sonra, Chan ayağa kalkıp Jisung'un valizini aldı.
"Hadi bakalım, önce yerleş. Daha sonra başlarız."
Jisung, Chan'ın elinden valizi almaya çalışarak;
"Ben taşırım hyung."
Chan, cebinden anahtar çıkarıp Jisung'a uzattı ve dükkandan çıktı. Jisung'da arkasından onu takip etmeye başladı.
"Kapıyı kilitle öyle gel, arabam şurada."
Dükkanın kapısını kilitledikten sonra, çoktan arabaya valizi koymuş ve sürücü koltuğuna oturmuş olan Chan'ın yanına oturdu Jisung.
Arabayı sessizlik bürümüştü. Jisung camdan dışarıyı izliyor, kafasındaki sesleri susturmaya çalışıyordu.
"Hiç akraban var mı, burada?"
Sessizliği bozan Chan oldu.
"Bilmiyorum."
Hiç istifini bozmadan konuştu Jisung.
Chan Jisung'un cevabına karşı kendini suçlu hissetti, daha fazla konuşmadı.Eve geldiklerinde Jisung hala çekingen tavrını devam ettiriyordu.
"Şu oda boş, orada kalabilirsin."
"Hyung, geldin mi?"
Pijamalarıyla, saçları dağınık şekilde biri geldi yanlarına.
"Lix sana kaç kere diyorum, geç yatma kalkamıyorsun diye?"
"Kaç yaşına gelmişim hala aynı şey ya."
Chan bir iç çekip tekrar Jisung'a döndü.
"Kardeşim, Felix."
Jisung hafif eğilerek selamladı Felix'i, Felix de aynı şekilde Jisung'u.
"Bu da Han Jisung, yeni çalışanım."
"Hayret ettim, sonunda birini bulmuşsun hyung."
"Memnun oldum."
Tanışma faslından sonra, Jisung kendisine verilen odaya yerleşmeye başladı.
Kötü hissediyordu.
"Yardım edeyim mi?"
Kapıyı tıklatarak içeri girdi Felix.
"Ben hallederim."
Felix aldığı cevabı umursamayıp, Jisung'un yanına geldi.
"Seni çok özledim Hanji."
Jisung kaşlarını kaldırarak Felix'e döndü.
"Tanışıyor muyduk?"
diye sordu şaşkınca.
"Ah, haklısın. Ben Yongbok."
"Yongbok... Yongbok! Sen- Gerçekten sen misin?"
Jisung ve Felix aynı ilkokula gitmişlerdi. Jisung, Felix'in tek arkadaşı, en yakını, en özeli, en sevdiğiydi.
Kollarını Jisung'a sardı. Jisung temastan nefret ederdi, bu kim olursa olsun nefret ederdi. Geri çekilip Felix'in gözlerine baktı.İlk gördüğü an tanımıştı onu Felix, Jisung hiç değişmemişti. Yıllar sonra en yakın arkadaşıyla kavuşmak öyle mutlu etmişti ki onu, ağlamasına engel olamadı. Çünkü, Felix aynıydı. Yine hiç arkadaşı yoktu, dışarı çıkmıyordu.
"Yalnız değilim artık!"
Felix'in ağlayayışı karşısında çok zor tutuyordu kendini Jisung.
"Yalnız olmayacaksın, hiçbir zaman."
diyebilmişti sadece. Tesadüfün ta kensisiydi onlar.
naber kizlar