20

469 37 58
                                    

Çünkü korkuyordum beklediğim cevabı vermesinden.

"Evet senden nefret ediyorum, bebeğim yüzünden seninle evlendim. Doğduktan sonra senden boşanıp çocuğuma tek bakacağım." demesinden korkuyordum.

O da benim gibi sakince "Senden nefret ediyordum, çünkü..." dediğinde ona döndüm. Gökyüzünü izliyordu. Zaten gökyüzünü sevdiğini anlamak çok zor değildi. İki ay aynı evde kalmıştık ve bunu öğrenmiştim ben.

Derin bir nefes alıp "Çünkü omega olduğun halde seviliyordun Beomgyu. Ben ise normalde herkesin sevdiği alfalardandım ama asla senin kadar sevilmedim." dedi. Sadece yüzüne baktım o an. Gerçekten sevilmek istiyordu.

Yavaşça ayağa kalkıp hafifçe sallanan Yeonjun'un önüne geçtiğimde ellerini ellerim arasına aldım. "Herkes tarafından sevilmen gerekmiyor Yeonjun. Bir kişi tarafından gerçekten sevilsen, yetiyor biliyor musun?" dedikten sonra Yeonjun'un dolan gözlerinin en derinine bakarken sağ elini karnıma koydum.

Sol elini kaldırıp hafif bir öpücük kondurduktan sonra da "Ve ben seni gerçekten seviyorum Yeonjun. Benden nefret ediyor olsanda, bu bebeğin babasını seviyorum." dedim. Sol eli yanağıma çıkarken bırakmadım elini ve itiraf ettiğim şeyle utanıp bakışlarımı karnıma çevirdim.

Karnıma çok yakışan Yeonjun'un ellerinin güzelliği ile gülümsemiştim. Salıncaktan kalkıp dipdibe gelmemizi sağladıktan sonra "Eve gitsek iyi olacak sanırım." dedi. Ellerimi bırakıp banka bıraktığımız pişmaniyeyi alırken bu davranışları tuhaf gelmişti. Ama umursamadım.

Şuan umrumda olan şey; bu havada sadece bir hırkayla elinin nasıl terlediğiydi.

Cevabı alamamıştım kendi içimde ve eve varmıştık bile. Ben oturma odasında koltuğa yayılmışken o mutfaktan elinde bir tabakla dönmüştü. Onu gördüğüm an oturur pozisyona gelip orta sehpaya koyduğu tabağı önüme çektim. Çikolata kaplı olanlardan alıp yanıma oturan Yeonjun'a döndüm.

"Aç bakalım ağzını, sana öğreteyim pişmaniyenin ne olduğunu." dedim. Uzaklaşıp "Bu saatte bir şeyler yemek istemiyorum Beomgyu. Sen ye." dediğinde "Tek kilo alan ben olursam saçlarını yolarım Yeonjun." dedim. Gözlerini pörtleterek bana yaklaşıp ağzını açtığında kazandığım zaferle gülmüştüm.

Yarısını yediği pişmaniyenin gerisini ağzıma atmıştım. Arada ona yedirmeye çalışıp çoğunlukla ben yerken ne ara bittiğini anlamamıştım bile. Son lokmayı Yeonjun'a vermişken elime bir peçete alıp dudaklarını temizledim Yeonjun'un. Biraz yaklaşmam gerekmişti bunun için ama umursamamıştım. "Çocuk gibi yemişsin." demiştim geri çekilirken.

O da benim dudaklarıma bakarken "Sen çok farklısın sanki." dediğinde "Bende de mi var? Nerede?" diyip bakmaya çalıştım. Yeonjun "Şurada." demiş ve dudaklarıma kapanmıştı. Dibimdeki Yeonjun'a bakarken hiç bir şey yapamadım.

Gözlerini kapamış iyice üstüme gelirken korkup geri çekildiğim pozisyondan biraz daha geriye çekildim. Ben yatar pozisyona geçmişken Yeonjun bir saniye bile durmuyordu. Üzerime baskı yapmadan üstüme çıkmıştı. Yorulmuştum ve nefes alamıyordum o beni öperken.

Gözlerim kapanmaya başlarken nefes nefese kalmış bir şekilde geri çekildi. Üstümde neredeyse titrerken yüzüne derin nefeslerimi bırakıyordum. O sırada tekrar kokusunu soludum. Onun eşsiz çilek kokusu Dünya'nın en iyi kokusuydu. Bu devam etmesi isteğini bile uyandırıyordu içimde.

Öylece birbirimize bakarken nefesimizi dengelemeye çalışıyorduk. Gözlerinden hiç bir ifade çıkaramıyordum o an. Sevgi, nefret, aşk, pişmanlık, endişe. Hiç biri yoktu yüzünde. Anlamıyordum onu şuan. Nefeslerimizin düzensizliği ile inip kalkan göğüslerimiz birbirine değdiğinde yanıyordum sanki.

"Y-Yeonjun..." Ne diyeceğimi bilemiyordum. Yaydığı kokunun anlamını o an farketmiştim. O günkü gibiydi kokusu. Ama neden?

Kendini kasıklarımdan bana hissettirdikten sonra üzerimden kalktı. Orta sehpadaki tabağı alıp odadan çıkmıştı. Niye böyle davranmıştı bir anda? Karşılık vermediğimi farkettiğimde buna kırılmış olabileceği gelmişti aklıma. Ama o anlık şokla ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ki.

Gözlerimi kapayıp son defa derin nefesler aldım ve oturur pozisyona geçtim. Yeonjun odanın dışından hala kokusu burnuma gelirken "Beomgyu hadi uyumaya." dediğinde peşinden odaya çıktım. Yeonjun yatakta oturmuş gözleri kapalı derin nefesler alıyordu.

Kapıyı kapadığımda ayağa kalkıp banyoya gireceğini söyledi ve hızlıca oraya geçti. Kendi başıma yatağa geçtim ve kısa sürede uyudum. Sonraki gün ikimizinda dersi olmadığı için kontrole gittik.

Karnım açık yatmak ne kadar utanç verici olsa da alışmaya başlamıştım. Doktorun yüzünde kocaman bir gülümseme oluşunca merakla diyeceği şeyi bekledim. "İkinci bir çocuk düşünüyor musun Beomgyu?" diye sorduğunda Yeonjun'a döndüm. Sevinmiş görünürken ben çatık kaşlarımla tekrar doktora döndüm.

Emin olamadan "Şeyy belki ama bir daha bu şekilde çok fazla midemin bulanmasını istemezdim. Neden ki?" diye cevapladım. Bana dönüp "Bir daha bulanmasına gerek yok. Tebrik ederim. İkiz bebekler taşıyorsun karnında." demişti. Duyduğum şeyin şaşkınlığı ve sevinciyle Yeonjun'a döndüm. "Yeonjun, gerçekten ikizlerimiz mi olacakmış? Doğru mu duydum?" dedim gözlerim dolmuşken. Eğilip saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra "Evet ikizlerimiz olacakmış Beomgyu, gerçekten." diye cevapladı beni.

Kontrol bittiğinde karnımı silip doktorun odasına geçtik. Oturduğumuzda "İkiz bebek taşıdığını zaten tahmin ediyordum. Mide bulantılarının fazla olması bunun belirtilerinden biri. Ama tek bebeklerden farklı olarak sadece bu ve karnın daha fazla büyük olması var. Yani sorun olmayacak." demişti.

Yeonjun söze başlayacakken koridordan sesler yükselmeye başladı. Bir kadının bağırdığını duymak çok zor değildi. İçeri bir adam girmişti ve hemşireye benziyordu. "Chan, hayatım bir kadının doğumu başladı. Tek boş doktor sensin." dediğinde doktor hemen ayağa kalktı.

Beraber odadan çıktık. Doktor hemen sedyedeki kadının peşinden giderken bende orayı izledim. Kadının kocası olduğunu düşündüğüm kişi doktora bir şeyler söyleyerek yanlarında koşturuyordu.

Onlar uzaklaşırken hemşire bize dönüp "Üzgünüm Yeonjun. Selamda veremedim geldiğinizde. Nasılsınız bakalım? Bebek nasıl?" dedi. Yeonjun belimden tutup kendine doğru çekerken "Bebek'ler' de bizde çok iyiyiz Minho teşekkür ederim." dedi.

Minho diye seslendiği hemşire "İkizler mi? Tebrik ederim Beomgyu. Ama şimdi gitsem iyi olacak. Arayı kapatalım bir ara Yeonjun. Görüşürüz." diyip bizimde "Görüşürüz." dememizin ardından yanımızdan ayrıldı.

Hastaneden çıkmak için ilerlerken Yeonjun "Niye sesin soluğun çıkmıyor Beomgyu?" diye sorduğunda "Kadın çok acı acı bağırıyordu. Canı çok mu yanıyordu? Benimde mi çok yanacak? Gerçekten çok kötü bağırıyordu Yeonjun." dedim ve gözyaşlarımın gözlerimden ayrılmasına izin verdim.

Yeonjun olduğu yerde durup başımı göğsüne dayadıktan sonra "Bebeğini eline aldığında bütün hepsi geçecek ama bebeğim." demişti. Yüzümde bir gülümseme oluşmuşken "Bebekler. İki bebek taşıyorum ben Yeonjun. Bu güzel sence de değil mi?" diye sordum çenemi göğsüne gelecek şekilde kaldırıp ona bakarken.

O da bana dönüp "Evet hemde çok güzel. Senin küçük iki versiyonun gezecek evde. Bazen paytak paytak yürüyüp 'pat' diye düşecekler. Sonra aslan babaları, o ben oluyorum, gidip hemen kaldıracak onları." dedi. Kurduğu senaryo hoşuma gitmişti.

Karnımı okşarken gerçeğe dönmesi için dualar ediyordum. Kollarımı Yeonjun'un beline sarıp "Bebeklerinin kahramanı ol Yeonjun. Onları çok sev." dedim. Burnuma işaret parmağı ile dokunduktan sonra "Onları çok seviyorum güzelim." demişti. Ayrılmadan önce saçlarıma bir öpücük bahşetmişti ve eve geçtik.

...

gecen bolum bahsettigim spoiler ikiz bebekleri olacagi hakkindaydi. Beomgyu'nun bebegi hakkinda cogul konusmasinin sebebi farkinda olmasa da ikiz olduklarini hissetmisti

Yeonjun'un dugunde taktigi kolye de uc yildiz olmasinin sebebi de buydu. biri Yeonjunu temsil ediyor diger ikisi ikizlerini. ayrintilari seviyorum azicik

ve Yeonjun'a guvenin. o Beomgyu'sunu birakmaz.

'Cause You Hate MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin