Bölüm 6

5 2 1
                                    


Kafamdaki deli soruları bırakıp, kurbanlık koyun gibi ablamın yanına, elime doladığım atkımla gittim. Mavi'nin odası, iki yıldızlı bir otelin puslu ve basık odasından farksızdı: Kırık bir ayna; zıngırdayan tel yaylı, demir ayaklı bir yatak; tüplü, küçük ekran televizyon; odayla uyumsuz bir berjer koltuk ve odayı sarılık gibi saran lojman sarısı boyalı duvarlar.

Hadi, diye seslenince ablam odaya adımımı attım ama girmemle çıkmam bir oldu. Rahmetli dedemin tabiriyle, "Bu ne dehşetli bir kokuydu?" Demek ki Mavi'nin attığı bombanın tesiri geçmeden girmiştim içerip, havada asılı duran koku bulutunun arasına dalmıştım. Odaya sanki bozuk yumurta ile hücum edilip, yoğunluğu artırıcı kimyasal bir silah ile de işkence odasına çevrilmişti. Göz ucuyla Canan'a baktım, kokudan gözleri yaşarmış, benzi sararmış, gözlerinin feri sönmüştü. Bluzunu Mavi'ye çaktırmadan gaz maskesi hâline getirmiş, burnuna siper etmişti. Burnunun direğinin yıkılmak üzere olduğunu ve gacır gıcır sallandığını tahmin edebiliyordum. Tekrar girip çıkmamın Mavi'yi üzeceğini düşünüp, koşarak vestiyerden beremi aldım ve sanki bereyi unuttuğum için çıktım izlenimi verdim. İçeri, bereyi parmağımın ucunu takıp sallaya sallaya girdim. Ama bu girip çıkma hem ilk şoku atlatma hem de ciğerime yedek hava depolamam için gerekli süreyi bana tanımıştı. Soğuk denize girer gibi ilk dakikalar kollarımı havaya kaldırıp, bir alışma dönemime girdiysem de maalesef çok güçlü bir bombayla karşı karşıya kaldığım için on saniye sonra tekrar boğulma kıvamına geldim. Bayılmak üzereyken gözlerimi kaçırıp, sağa sola bakıyordum ki o esnada suç aleti peynirli, soğanlı cipsin boş ama pis pis sırıtan poşetini gördüm. Yirmi metrekare oda içerisinde elli ineğin kokusunu düşünün ve beni takdir edin lütfen! Gerekirse o kokuyu iliklerime kadar çeker, kenarda gülümseyerek dururum, ama aileme saygıda kusur etmem, bu da böyle bilinsin.

Ablam; ölmüş kahverengi gözlerini bana dikmişti. Her tarafıyla sıradan ve düz bir kadındı anne yarım. Vücuduna isyan etmiş dalgalı saçlarını elleriyle şöyle bir karıştırdı. Öylesine, tek bir tokayla tuttururdu saçlarını. Asi saçlarının her yerden fırlamasına aldırmazdı. Marul saçlarına inat incecikti bedeni. Güçsüz ve narin gibi gözükmesine rağmen kocaman gözlerini ve iri dudaklarını açıp kızdı mı hep ürkütürdü beni. Yine gözlerini sonuna kadar açmıştı. Tek gözümü kapatıp, sipere yattım.

"Niye nefes almıyorsun?" diye sordu.

"Nezleyim," dedim. "Burnum tıkalı."

Mavi bizi dinliyorken kokudan bahsedemezdim. Ağabeyim hassas ve kibar adamdır, bakmayın osurduğuna.

"Ağzınla al o zaman. Kıpkırmızı oldun," deyince çaresizce yuttum tüm bulutu ve genzimden kayışını hissettim yoğunluğun. Şöyle bir yutkunduktan sonra kendi kendime, "Afiyet olsun," dedim ve saygıdan gülümsemeye başladım. Karnım doymuştu çok şükür.

Ablam koltuğa oturmuş, bana bakıyordu. Bir süre bakıştıktan sonra gözlerini atkıya kaydırınca hadiseyi hatırladım ve atkıyı ona uzattım, kendimi berbere teslim ettiğim gibi teslim ettim. Ablam ilmiği boynuma itinayla geçirdi.

"Kız kim?" diye sordu.

Yok artık! Bu kadar da fantastiklik çok fazla, sonra bir an şimşek çaktı ve yeni montumu giydiğimi hatırladım. Bunu monttan anladığını düşündüm. Seni Sherlock Holmes, seni! Nasıl da ipuçlarını takip ediyordu.

"Adını henüz bilmiyorum. Ama ciddi düşünüyorum," dedim.

Ablam bir kahkaha attı: "Şu dünkü boka bak!"

Oldu mu abla? Ben diyorum, fantastik, Sherlock Holmes. Sense hâlâ komşu kızı Arzu ağzındasın.

"Abla ciddiyim," dedim. Yine güldü. Bu dünyada en çok görümceden korkacaksın arkadaş, benden demesi.

Garip AilesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin