İnsanı bir dokunuşuyla yıkan ve yıktığında bir daha toparlamayan şeyler nedir bilirmisiniz?Kindir.
Kin, bir ormanda ateş yakmak için odun aramaktır, ateşi acıdır. Çünkü bir insan ateş gibi bir acı istiyorsa yakmak için kin gibi bir odun ister.
Nefrettir.
Nefret, ormanda odun bulamadığın zaman ortaya çıkardı. Çünkü bir insan ateş gibi bir acı isterse kini ve nefreti o acının içinde eksit etmezdi.
Esarettir.
Esaret, kendine daha fazla dal, daha fazla odun, daha fazla ağaç istemektir ve aynı zamanda bu ateşi harlamakla eş değerdir. Çünkü insan o acıya alışmış ve artık kelepçe takılmaya bile razı gibidir.
4 SAAT ÖNCE
Hiç bilmediğim bir odadaydım.
Minderin üstünde bağdaş kurmuş oturuyor pencereden dışarı bakıyordum. Kar yağıyordu. En az 50 cm'lik kar vardı.
Üstümde açık kahverengi renginde hırka vardı. Üstümdeki dışımı ne kadar ısıtsada içimi görmüyordu sanki. Soğuta soğuta buz gibi oluyordum.İçim içten içten haykırıyordu sanki.
"Ailemiz nerede bizim Aygül!?"
Doğru ya...Ailem neredeydi benim? Yanımda sadece ablam vardı. Annem neredeydi? Babam neredeydi? Abilerim neredeydi? Biz neredeydik?"Burda ne oldu Aygül!?"
İnanın sadece odamın camının patlamasını ve evimizin yanmasından başka hiçbir şey bilmiyorum. Gerisi çarpı on hızıyla geçmişti.Gözüm bir anda dışarıdaki beyaz evin yanındaki duvara kaydı.
Duvarı görmemle kaşlarımı çattım. Divarın üstünde Arapça bir cümle vardı.
Pencereye biraz daha yaklaştım. Uzun bir cümle değildi.
5 kelimeden ama 100 tane anlamdan oluşuyordu.
"Türk kanı emmeden ölmek yok!"
Bir 10-15 dakika boyunca ela gözlerim Allah kahretsinki o yazıya takıldı kaldı. Tüylerim diken dikendi. Şuan cam gibiydim ve beni yere atsalar ellerine aldıklarında elleri kan gölüne dönerdi.
Hayatımda ilk defa bu kadar sinirliydim. Ellerim tir tir titriyordu resmen.
"Aygül?"
Ablamın sesiyle kendime geldim. Bakışlarımı pencereden ayakta olan ablama baktım.
Soru dolu bakışlarla ona baktım"Abla?"
"Çabuk gel!"
Merakla ayağa kalktım ve odadan çıktık. Salona baktığımda tüm köylü burdaydı.
Ama bir dakika...Askerler burdaydı...Karar mı verilecekti?
Askerlere baktım. İki tanesi gelmişti.
Önde duran Ömer Yüzbaşıy'dı. Bir iki adım arkasında duran ise Başçavuş Murat Bozoktu. İkisini pek görmemiştim ama babamda asker olduğu için ondan biliyordum. Yüzlerindeki ifade nasıl desem sanki birşeye karar vermiş gibi bir ifade vardı.
Ben o kararı biliyordum..."Sayın köy halkı. Biliyoruz. Hiç beklemediğiniz anda buralara düştünüz. Hiç beklemediğiniz anda eviniz, ocağınız yandı. Hiç beklemediğiniz anda çoluğunuz çocuğunuz kayboldu. Öncelikle şunu söyleyicem: Suriye tarafından gelen ne idüğü belirsiz darbe girişimciler bir anda geri çekildi. Bizde anlamadık tabii. Ama şuan darbe girişimini devam ettirip burada kalsalardı komutanımızın kararı şu olabilirdi: Darbe girişimine cevap vermek. Halkça örgütlenmek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HATAY GONCALARI
General FictionBU KİTAPTAKİ KİŞİLER, OLAYLAR HER AYRINTISIYLA KURGUDAN İBARETTİR!!! Konusu Hatay'ın işgalini, Hatay halkının bu zor şartlarda mücadele edişini ve hikâyedeki kan donduran bir aşk hikâyesini ele alır.