jihoon l.
soonyoung'la olan tüm bu şeyi sindirmem beklediğimden kısa sürdü. dün gece ona yalan söylememiştim. gerçekten de ilkti ve bunun neden önemli olduğunu ifadesini görene dek anlamamıştım. peki ben neden anlatma ihtiyacı hissetmiştim? işte bunu tam olarak bilmiyordum. üzerine düşünmek istemediğime karar verdiğimde arabada oturmayı kesip eve adımladım. yine de her adımda aklımdan onunla ilgili şeyler geçiyordu. hala uyuyor olmasıyla neden ilgileniyordum mesela? ya da beni göremediğinde düşünecekleri neden önemliydi?
iç çektim. en büyük derdimin tutamadığım çenem değil de soonyoung olması beni garip bir şekilde rahatlatmıştı. henüz doğan güneşe umutla baktım. tüm bu iyi hislere izin var mıydı? umutlanmam sorun değil miydi gerçekten?
aşağı inip seungcheol'ü gördüğümde bunun uzun sürmeyeceği tarzı düşüncelerle gerçekliğe çekilmem bir olmuştu.
tatsız bir duyguyla doldum.
"niye geldin?"
havluyu sandalyeye bırakıp kahve yapmak için tezgaha geçtim. kafamda milyon tane düşünce varken onunla uğraşmayı hiç istemiyordum açıkçası. aptal hislerle biraz daha kalamaz mıydım? beni neden uyandırıyordu?
"soonyoung'la aranız nasıl?"
tek kaşım havalandı. sonunda ona bakmak zorunda hissederek arkamı döndüğümde gevşek bir şekilde sandalyede yayılmış olduğunu gördüm. bacaklarını öne doğru uzatmıştı. göz devirme isteğimi bastırdım. benim dışımda başka kimin yanında böyle rahattı ki? kimsenin! bu ayrıcalıktan nefret ediyordum.
"bacaklarını topla." diye tersledim. umurunda bile olmadı.
"sorumu geçiştirme. dün gece neydi öyle? neden telefonun ondaydı?"
"ben ne bileyim?" tüm dikkatimi temiz kase aramaya verdim. bana bu tür sorular sorması saçmaydı. doğru düzgün bir cevap alabileceğini mi sanıyordu?
duraksadım. neden bu tür sorular soruyordu ki?
"niyetin ne?"
omuz silkti. suratından bundan keyif aldığı açıkça okunuyordu.
alayla "arabuluculuğa mı başladın?" dedim.
"işe yaramış gibi görünüyor."
"tüm o kıçını kurtarma muhabbeti benimle tanışması için miydi yani?" engel olamadığım küçümseyici tavır paçalarımdan akıyordu. "ama niye?" hayatımı altüst etmek yeni zevki miydi?
bende her ne gördüyse ifadesini düzeltti. bacaklarını çekip sırtını dikleştirdiğinde bilindik ciddi duruşunu takınmıştı. sonunda.
"kötü mü yaptım?"
bu kadar sinirlenmek istemiyordum ancak bastırdığım tüm keşkeler sıraya girmiş ağzımdan çıkmaya çalışıyorlardı. sonunda sadece "senden nefret edeyim istiyorsun." diyebildim.
hayretle "ama ondan hoşlandın!" diye haykırdı.
"bunu istemedim!"
"ya! artık kendine gelemez misin?"
suratımda iğrenç bir ifade oluşmasını engelleyemedim. "sen ne saçmalıyorsun?"
"hayatın bok gibiydi. soonyoung'la benziyordun. birbirinize iyi geleceğinizi düşünmüştüm ve öyle de oldu. şimdi sorun ne!"
soonyoung beni bozmuştu. öncesinde bir hayatım olmadığını düşünürdüm ve soonyoung'un bana bir hayat verdiği doğruydu. bok gibi olan buydu. bir hayatımın olması. bana bunu göstermesi ve diğer tüm şeyler. dünyada iyilik ve güzellik vardı, sadece ben yeni görüyordum ve onca yılı karanlıkta, her şeyden bihaber geçirmiş olmam yıkıcıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hurry, scandals and couple of the year!
Фанфикeğlence sektörü değişkendir. kaybetmek ve kazanmak üzerine kurulu zorlu bir mücadeledir.