Parmaklarımın arasından zıplayarak kalbime dolan beste, gözlerimi dolu dolu yapıyor, sebebini ise ayıp bir şeymişçesine saklıyordu benden. Büyüdüğüm yer, değişmemişti. Şu an da öyleydi, nasılsa eskiden. Kütüphane yolundan dönerken girdiğim bahçe, ayaklarımı tanıdık bir hisle dolduruyor ancak bana güvenden ziyade korku veriyordu.
Bir zamanlar burayı severdim. Küçükken mermer fıskiyenin dibine oturur, uzunca izlerdim burayı. O zaman burada hep güneş açardı. Kar yağarken bile ışıl ışıldı, ağaçlar istediğimizde meyveden bile fazlasını veriyordu bize. Ev oluyordu, dükkan oluyordu, uçak oluyordu, açık hava tiyatrosu oluyordu karşısına sandalye koyduğumuzda ise. Her yaz açan fuşya ve ıhlamur sarısı rengindeki çiçekleri saçlarıma takarlardı. Sonra beni çiçek meleğine benzetirlerdi.
Ben koparıldılar diye üzülürdüm. Melekler bunu yapmazdı ki.Adımlarım hızlanmış artık, doğruca eve koşma niyetindeyim. Çünkü artık ne güneş açıyor buralarda ne de bir çiçek meleğiyim.
Bu apartmanın kokusu her zaman hoşuma gitmiştir. İçime çeker çeker dururdum. Huzur kokuyor, derdim. Aslında bunu birçok yer için yaptım. Evim gördüğüm yerin bulunduğu apartman da bunlardan biriydi. Ancak eve girdiğimde, o koku kayboluyor yerini kasvet ve kargaşa kokusuna bırakıyordu. Eve girdiğim andan itibaren, ışık almamış bir deniz feneri gibi hissediyordum kendimi. Kaygı, beni en ağır evim bildiğim yerde vuruyordu. Özlüyordum o cennet bahçesini, huzur hissini...
Duvarlar oyun oynuyordu bana, dursanız mı artık? Ah, bir zamanlar en sevdiğim renge boyansınlar diye dileklerde bulunurdum. Düşmanım olacaklarmış, nereden bileyim? Şimdi bana o yaşlı akşamları hatırlatıp dururlar. Kulağımda çınlar sesler, canımı yakar. Bir zamanlar sonumun bu sesler olacağını sanar, ağlardım. Ona rağmen dışarısı yine müthiş gelirdi. Şimdiyse biliyorum ki kendi sonum olacağım ve bu düşünce kadar kalp kıran bir şey daha yok.
Aylar geçti. Bu dünyaya ait olmadığım için hiçbir şeyi düzgünce yapamadım ve sonucunda elimde olanlar yalnızca unutmak istediğim anılar ve üç beş insandı.
Kendimi sevdirebildiğim birkaç kişi.Bir de şu zamana kadar başardığımı söyledikleri bir şeyler vardı. Okuldaki yüksek notlarım, kurallara uyan örnek bir öğrenci oluşum ve sosyal etkinliklere gösterdiğim katılım gibi şeyler. Bunlar bana asla yetmedi ancak başarıyı her şeyden üstün gördüğüm için değil.
Kendimi böyle yeterli hissetmek istiyordum. Cennetten solduğu için atılmış bir çiçekten fazlası olarak göremiyordum beni aynaya baktığımda.Baktığımda bir insan görmüyordum.
Yalnızca bir bedene sıkışmış, sesli olmasa da yardım dilenen biri vardı. Bu bedenin sahibi ben değildim hiç şüphesiz. Onu saçma sapan şeylerde kullandığım için gerçek sahibinden, kim bilmesem de af diledim. Bazen yığılıp düşüyordum yere. Bu bedeni taşıması zordu. Bu kalp, bu beyin, bu organlar... Fazla büyüktü benim için. Her birini iliklerimle hissettim. Tanıdım.
Ancak hepsi, her seferinde daha da büyük geldi.Kullanmayı bilmediğim bir akla sahiptim.
Aptaldım ve satrancın hayatım olduğuna inanmama rağmen yanlış hamleler yaptım. Oysaki kalkıp gidebilirdim bile. Satranç hayatım falan değildi. Yalnızca öğrendiğim bir yetenekti. Bu şekilde hayatıma devam etmeye çalıştım ve her şey tekrardan güzel göründü gözüme. Elimden geldiğince kullandım organlarımı. Bedenimi kullanmayı denedim. Ellerimi çok sevdim mesela. Her şeyimi yapmamda yardım ediyorlar, yazı yazabiliyor, resim çizebiliyor, piyanoya dokunabiliyorlardı. Aynı şekilde, ona da ellerimle dokunmuştum. Elleri, yaşam parıltısını içinde bomba gibi taşıdığından sıcacıktı, soba oldu ellerime.
Bense ellerimi kirletmiştim, anca kömürdü. Soğuk ve sert birer kömür. Damarlarımdaki kana kadar ısıttı o beni."Ellerim titriyor," dedi ellerini göstererek.
"Endişelenme, benim ellerim de titriyor,"
dedim, gülümsedim, içimden geldi gülümsemek.Ellerini tuttum.
O an içimdeki tüm yaşam kaygılarını unutmuştum. Tam olarak bu dünyaya aitmişim gibi davranmıştım. Fevri ve acele. Heyecan, kanımı kaynatıyor, yapraklarımın daha çok dökülmesine sebep oluyordu. İleride hasta olacağımı bile unuttum.
Yalnızca onlar dökülmeden, hepsini açmak istedim ona.
En güzel rengim ve en güzel kokumla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu, baharı son görüşüm
Poetry"sonra bir gün, kendimle ilgili her şeyimi sildiğimi ve sadece ölümü beklediğimi fark ettim. portrelerimi siyaha boyadım, üzerlerine serçeler çizdim. en küçük ışıkta bile yıldızları gören ben, birden yıldızlardan koptum ve tüm ilhamını orada unuttum...