Bir kez daha, bir kez daha.
Gözlerim, yanaklarımın kırmızılığından eriyip gidiyor mu yoksa?
Ne zaman verildi bu dürtü bana?
Zihnim acıyor; o da kalbime vuruyor, her şey kafamda olmuş aslında...Tekrar aynı yerdeyim.
Fakat, sessiz bu sefer. Bu sessizlik, savaşın kalan külleriydi ve ne yaparsam yapayım parmak uçlarımı ve ayak tabanlarımı gri yapıyordu. Elimden geldiğince topladım. Zımbayla on yerden tutturulmuş ağzımı sırf belli etmeyeyim diye açtım. Bazıları dilimi kesti.
Hiç konuşmak istemezdim. Seslice kelimelerimi kullanmak, benim için bir utanç fırtınasıydı ve gülüp şaka yaptıktan bir süre sonra gözyaşı dökersem bu büyük bir suçmuş gibi vicdan azabı çekerdim. Bu da canımı çok yakardı. Duygularım hayatımın her anında bardaktan boşalırcasına üzerime yağdığından, döngüdeymişçesine böyle hissediyordum.Kendime yasaklar koydum, sınırlar çizdim. Öyle yasaklardı ki bunlar ailemden bile katıydı kendime. Çoğu şeyden uzak duruyor, kasıyordum kendimi. Bırakmam imkansızdı çünkü böyle yetiştirmiştim beni.
Soğuk demirlere elimi sürttüm. Benim ellerim de soğuk olduğundan ellerime çok yakıştılar. Tıpkı en küçük şeyde ağladığım için güçsüzlüğü kendime çok yakıştırdığım gibi. Hava aydınlık ve sisliydi. Bulanmış hava, bebe mavisi özünü kaybetmiş, gösterememişti. Sis yapraklarımı okşadığında kaçmadım.
Önceden olsaydı, kaçardım. Ama artık kabullenmiş olmalıyım ki sisin beni kapatmasına izin verdim. Ya da yalnızca kimsenin beni görmemesini diledim.Burada hiçbir iz bırakmadan, herkesten uzağa gitmeliydim sadece. Böylece adımlarımı daha dikkatli atar, kalan yapraklarımı daha iyi korurdum.
Fakat çiçeğime toprak olmuş olan onu gördüm. İşte o an, orada kalmamın tüm sebebini bulmuştum.Onu çok sevdim. Öyle bir sevgiydi ki bu kendimi hiçe sayıp sadece onu iyi hissettirmek için çabalayabilirdim ancak yapmadım. Bunu istemezdi.
Elimden geldiğince istemediği şeylerden uzak durmaya çalıştım. Kendimi değiştirmedim; aksine nasılsam öyleydim yalnızca fazla çabaladım onun için. Duvarların arkasına kapandım. Ağladığımı görmesin diye ne yapabiliyorsam yaptım. Onu sevmek, benim tüm bir hayatım oldu ve başka bir işe yaramaz hâle geldim.Ah, benim güzel prensim. Bana kızmanı istemiyorum. Çünkü ne zaman bunları söylesem kelimeler minik kıymıklar gibi acıtıyor ellerimi.
Tatlı bir akşamdı. meltem saçlarıma sarılıyordu, ıslak gözlerimi üşütüyordu aynı zamanda. Kafasını bana çevirip beni gülmekten düşürecek kadar komik bir espri yapmıştı. Gülmüştüm ben de. Ancak yarın nasıl olacak düşünmeden edemedim. Bir ressam, ileride yapacağı eserler için kaygılanır mıydı? Benim ödüm kopuyordu. Yarından, sonraki bilinmezliklerden... İş, ev, evlilik değildi beni korkutan. Korkularımın sebebi de oydu. Tüm kaygılarım ve duygularım ona aitti.
Bir anda yüzüm soldu ve nedenini merak etti o da. Yanlış bir şey mi yaptım diye üzüldü. Sarılıp sen yanlış bir şey yapmadın demek istedim. Tüm sorun benim, hepsi benim kafamda demek istedim. Belki ilişkimizi bu kadar ciddiye alan da bendim. Kendimden utandım, ciddi değilmişim gibi davrandım. Hepsi sadece büyük bir şakadan ibaretmiş gibi. Bu da tüm hayatımı koskoca bir ironiden ibaret yapıyordu. Üstümdeki koskoca aptalca kostümü istesem de çıkaramadım. Ona böyle gözükmek istemedim. Nereden bakarsanız bakın elimde kalıyordu her şey. Elbette dağınık bir şekilde çıktım karşısına. Her şeyden yorgun bir şekilde, ağlayarak. Ona iyiyim diye yalan söylemek zordu ama karşısına ağlayarak çıkmayı da hiç istemedim.
"Bazen böyle olur," dedi. "sıkma canını."
O gece ben hastalandım. Üzüntüden veya değil. Başkalarından duyduğum tüm kötü sözleri dışarı kustum ve bir daha gelirlerse diye kulaklarımı kapattım. Ağır bir savaş yaşadım. Benim bedenim hassastır, tıpkı kalbim gibi. Hemencecik moraran bir cilde ve kolayca hastalanan bir yapıya sahibim. Bu yüzden küçükken çok hastanede yattım. Ama hiçbiri, o kadar kötü değildi.
Kimseye anlatamadım. Bahsedemedim. "Ben kötüyüm," bile demedim. Yalnızca oldu ve iyileştim. Bitti.
"Şu an iyi misin?" diye sordu anneannem. O günden beri her gün soruyor. "İyiyim." Kocaman sarıldım. Bir gün gideceğini bildiğimden onu kırmamaya çalışıyorum. Oysa kimse ona gereken değeri vermiyormuş gibi hissediyorum. "İyiyim anneanne."
Bu, söylediğim en büyük yalan. En kötüsü de bunu ona asla söyleyemiyorum.
Ağır ağır tuvalete gittim. Daha sonra da buraya ve bu kadere mahkum olduğum için ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu, baharı son görüşüm
Poetry"sonra bir gün, kendimle ilgili her şeyimi sildiğimi ve sadece ölümü beklediğimi fark ettim. portrelerimi siyaha boyadım, üzerlerine serçeler çizdim. en küçük ışıkta bile yıldızları gören ben, birden yıldızlardan koptum ve tüm ilhamını orada unuttum...